ANTİK DÖNEMDE ANADOLU TAKILARI

GİRİŞ

Anadolu’da yaşamış tüm uygarlıkları metalleri ve taşları birlikte veya ayrı işleyerek tüm hem kutsal hem de sanatsal amaçlara yönelik, takı ve benzeri sayısız eser üretmişlerdir.

Anadolu, hem birkaç kez, bu konuda çağının merkezi olabilmiş, olağanüstü teknikleri ilk kez uygulamış bu sanatın yaşaması için öncülük etmiş bir bölgedir.

Eski ustalar, sanatkârlar taşları ve metalleri takıda kullanırken, biçim, form, fonksiyon gibi özellikleri, sosyal, teknik ve sanatsal davranışları ile denetlemişlerdir. Bu sanatkârlar iyi bir doğa araştırıcısı, duyguları ve sezileri ile tanıdıkları doğa ile bütünleşebilen teknik, fonksiyonel, tasarım ve yaratıcılık konularında en az günümüzdeki meslektaşları kadar yetenekli olduklarını, diğer taraftan kendilerinden önceki kültür mirasına sahip çıkarken aynı zamanda yeni göçler ile Anadolu’yu ele geçiren değişik uygarlıkların getirdikleri teknik ve üslupları da özümlemişlerdir. Yani Anadolu’da değişik dönemlerde farklı uygarlıklar söz konusu olmasına rağmen tarih boyu birbirini izleyen fakat kopukluklara yer vermeden gelişen bir takı tasarımı üslupları evrimi gelişir.

Her yeni kaynak ve model Anadolu üslupları ile özümlenerek, yöreye özgü bir değer kazanır. Tarihsel gelişim boyu, eskiyi unutmadan yeniye açık ve saygın bir uğraşıyı yansıtan bu gerçek tasarım olayının bağlantılarını göstermesi açısından da önemlidir.

I. BÖLÜM

TAKI GEREÇLERİ

1. TAKI MALZEMELERİ

Takı üretiminde en gerekli metalin altın olduğu tartışmasız kabul görmektedir. Altının yanında başka malzemelere de gereksinim duyulmaktadır. Bu gereçleri inorganik ve organik olmak üzere iki ana başlık altında toplayabiliriz.

1.1.İNORGANİK GEREÇLER

Takı yapımında en çok kullanılan gereçler bu bölümde yer almaktadır. Bunları; madenler, yarı değerli taşlar ve insan yapımı gereçler olarak üç başlık altında inceleyelim:

1.1.1. Madenler

Altın, elektron ve gümüş değerli metaller olarak bilinmektedir. Bunların içinde altın, bulunur bulunmaz kullanılabilir özelliğe sahiptir. Havadan ve sudan etkilenmediği için okside olmaz ve kararmaz. Diğerlerine kıyasla daha kolay işlenir. Bu değerli özellikler ilk Tunç Çağı’ndan itibaren altın ticaretinin giderek artmasına neden olmuştur. Anadolu’da altını rafine edenler de Lydialılar’dır.

Sardes’te 1968 yılı kazı mevsiminde, kentin içinden geçen Paktolos(Sard) Çayı’nın doğu yakasında Lydia altın rafinelerine ait bir atelye ortaya çıkarılmıştır. Etrafı yaklaşık 20–25 metre duvarlarla çevrili bu atelyede tavlama işlemi için ocaklar, içinde maden eritilen birçok kapı yani kal potaları bulunmuştur. Bu belgeler, altının kol işlemiyle elde edildiğini kanıtlamaktadır (Demirtaş ,1990, s.65).

İ.Ö. 14. yy’da Mısır Amarna mektuplarında altının saflığını ölçmek için mihenk taşı kullanılmıştır.

Anadolu çok zengin gümüş yataklarına sahiptir. Tarihin her evresinde bu yataklar ana kaynak olmuştur. Gümüş saf halde çok seyrek ele geçer. Doğal yolla elde edilen elektron madeni içinde bazen gümüş oranı fazladır. Gümüşün ana kaynağı, içinde gümüş olan kurşun sülfit (galena) cevherinde bulunur. Anadolu’da bunu elde etme yöntemi İ.Ö.3 bin yılda gelişmiş gözüküyor.

Gümüşü kurşundan ayırmak için kal işlemi uygulanır. Bu işlem, İ.Ö. 7000 ile 3000 arasında Batı Asya’da yaygındır. Türkiye’nin birçok bölgesinde gümüş içeren kurşun sülfit yatakları vardır. En önemli kaynaklar Çanakkale ve Balıkesir’de, Toros Dağları’nda ve Karadeniz’de bulunur (Savaşçın, 1986, s.75).

Gümüş altına göre doğa şartlarından etkilenerek kararır ve okside olur. Bu sebeplerden dolayı özellikle takı yapımında altın her zaman öncelikli konumunu korumuştur.

1.1.2. Yarı Değerli Taşlar

Yarı değerli taşların kuyumculukta iki ana işlevi vardır. Bunlardan birisi altın ve gümüş takılarda yüzük taşı ve taş kakma olarak kullanılmasıdır. Diğer işlevi ise ziynetten ayrı olarak boncuk, gerdanlık sarkaçları, mühür, yüzük ve bazen de bilezik yapılmasıdır. Yarı değerli taşların süsleyici unsurları yanında her bir taşın sihirli oluşu ve kendine özgü gücü olduğu inancıda yaygındır.

Anadolu’da yarı değerli taşla altının birlikte kullanıldığı en erken örnekler Alacahöyük mezarlarında bulunmuştur. Altının yanında necef ve kırmızı akik boncuklar kullanılmıştır. İ.Ö.3. bin yılın ikinci yarısına tarihlenir. Bu çağda sadece altından yapılmış takılar da vardır. Buna karşın Mısır ve Mezopotamya’da İ.Ö.3.bin yılda, altın ve yarı değerli taşların bir arada kullanıldığı sayısız eser bulunur. Anadolu’da yarı değerli taşların yaygın kullanımı Akhaemenid topraklarındaki kuyumcu atelyelerinde, Helen zevkine uygun tarzda yapılarak bu ülkelere satılmıştır. Bu tip takıların belki bir kısmı Batı’daki atelyelerde de yapılmış olabilir. Hellen dünyasında yarı değerli taşların yaygın kullanımı Helenistik Dönem ile birlikte başlar (Demirtaş, 1990, s.56).

. Lâl veya Grena : Silikatla mineral ailesinden. Parlak kırmızı renkte ve saydam bir taştır. En güzel grena Hindistan kaynaklı olanıdır. Sertlik derecesi 7.5

. Lapizlazuli (Lacivert Taşı) : Altın parıltılı lacivert renkte bir taştır. Çeşitli mineraller içerir ve opaktır. Kaynağı Rusya ve Afganistan’dadır. Ticaret yoluyla Batı Asya’dan gelmiştir. Mezopotamya’da ve Mısır’da çok kullanılmıştır. Sertlik derecesi 5.5

. Kuvartz : Kuvartz ailesine ait taşlar Antikçağ kuyumculuğunda en çok kullanılan taş cinsleridir. Genelde sertlik derecesi 7’dir. Çok çeşidi vardır.

. Amatist : Kuvartz ailesinden. Koyu eflatundan açık leylak rengine değişir. Yüzün taşı ve boncuk yapımında kullanılmıştır. 

. Kalseduvaan veya Kadiköy Taşı : Kuvartz ailesindendir. Kryptokristalin çeşididir. Sert bir taştır. Her yerde bulunur. Boncuk, mühür, yüzük taşı yapımında kullanılır.  Özellikle Pers kültüründe çok yaygındır. Kalseduan ismini Kadıköy’den antik Kalkhedon’dan almaktadır. 

. Akik : Değişik renkli ve aynı merkezli, düzgünce kürelerden oluşan kalseduvan topaklarına "akik” denir.

. Oniks : Akik taşının renkli bantları birbirinden keskin ve düz çizgiler halinde ayrılmış olan cinsine "oniks” denir.

. Kornalin veya kırmızı akik : Genelde kırmızı renktedir. Fakat sarımsı kırmızıdan, kırmızımsı kahverengine değişen çeşitleri de vardır. Yarı saydam, damarlı, sert ve kırılmaz yapısı vardır. Boncuk ve intaglio yapımında her devirde yaygın olarak kullanılmıştır.

. Sard : Kornalinden parlak ve genelde koyu kızılımsı kahve renkte ve damarsız oluşu ile ayırt edilir. Yarı saydam bir taştır. Grena ve kornalin gibi altın takılarda görsel nedenle tercih edilmiştir.

. Krisopraz : Yarı saydam ve yeşil renkte bir taştır. Boncuk ve yüzük taşı olarak kullanılmıştır.

. Jasp : Kuvartzın masif çeşidi. Opak ve çeşitli renklerdedir. Jaspın Türkiye’de Uşak – Salihli arasında yatakları vardır. Koyu portakal rengi cinsi Roma Devri yüzük taşlarında çok kullanılmıştır.

. Safir : Korindon cinsi saydam bir taştır. Serttir. Helenistik’te az vardır. Roma Devri ve Ortaçağ’da çok kullanılmıştır.

. Topaz : Sert, çift kırılganlı ve saydam bir taş cinsidir. Roma Devri’nde kullanılmaya başlamıştır. 

. Turmalin : Erguvan renkte saydam bir taştır. Roma Devri’nde, daha çok da Ortaçağ’da kullanılmıştır.

. Yakut : Korindon cinsi saydam bir taştır. Pembeden koyu kırmızıya değişen renkleri vardır. Hellenistik Dönem’den itibaren kullanılmıştır.

. Zümrüt : Beryl çeşidi değerli bir taş cinsidir. Saydam olan zümrüt, soluk yeşilden koyu yeşile değişen renkler içerir. En çok altında takılarda kullanılmıştır. Roma Devri’nde, pahalı olduğu için cam taklitleri yapılmıştır. Antikçağ’da kabaşon tarzda kesilip, kullanılıyordu (Temurlenkoğlu, 2001, s.34).

1.1.3. İnsan Yapımı Gereçler

Bunlar cam ve pişmiş topraktan yapılmıştır.

1.1.3.1. Cam : 

Antik cam silis, kalsiyum karbonat, sodyum veya potasyumlu alkili karışımından oluşur. Özelliği olmayan yapay bir üründür. Saydam, yarı saydam ve opak türleri bulunur. En erken cam cinsi malzeme Mezopotamya ve Mısırda İ.Ö.5. bin yılda taş veya taş taklidi pişmiş toprak boncukları sıralamada kullanılmıştır. Özellikle Roma Devri’nde cam takılar, altın ve yarı değerli taş taklidi olarak kullanılmıştır (M.M.Y.O.1999).

1.1.3.2. Pişmiş Toprak: 

Sırlı ve sırsız olmak üzere iki çeşitli vardır. Sırlı pişmiş toprak fayans adıyla bilinir. Fayans, İ.Ö. 5. bin yılda Mezopotamya ‘da sonra da Mısır’da görülür. Mavi, yeşil ve sarı renklerde yapılmıştır. Çok çeşitli biçimlerde, fayans boncuklar, sarkaçlar, mühürler ya da ev aksesuarları türünde nesnelerin yapımında kullanılmıştır.

Sırsız pişmiş toprak takılar altın görünümü vermek için yaldızlanmıştır. Bazen kırmızı ve mavi renklerle boyanır. Yaygın değildir (M.M.Y.O.1999).

1.2.ORGANİK GEREÇLER 

Kara ve deniz hayvanlarının iskeletleri, dişleri, kabukları ile organik fosiller bu gruba girer. Kolay işlenirler. Organik olduklarından hava ve sudan çabuk etkilenerek bozulurlar. Bunlar, fildişi, kemik, kehribar, inci, deniz kabukluları, mercan, boncuk dizimi ile ilgili gereçler.

1.2.1. Kehribar: Reçine fosilidir. Sarı ve kırmızıya bakan kahve renkte, yarı saydam veya opak bir maddedir. Kolay işlenir, neolitik Çağ’dan beri kullanılmıştır. Kehribarın ana kaynağı Ren ve Tuna nehirlerinin arasında kalan kuzey çizgide bulunur ve Batlık kehribarı adını alır.

1.2.2. İnci: İnci kesilmez, parlatılmaz. En erken İ.Ö.5. yy da İran’da görülür. İnci, Basra Körfezi ile Hindistan’da çıkarılır. İnci takılarda boncuk olarak, iğne topuzu olarak kullanılmıştır. Taksit inciler sedeften ve camdan yapılmıştır. İnci dayanıksız bir maddedir. Antikçağ’da en değerli gereçler arasında kabul görmüştür. 

1.2.3. Fildişi: Yüzük, bilezik ve boncuk gibi takılar yanında ev aksesuarı, mobilya süslemesi ve benzeri lüks eşyanın yapımında kullanılmıştır. Fildişi, İ.Ö. 3. bin yıldan beri bilinir. Afrika’nın doğusundan ve Hindistan’dan getirilmiştir.

1.2.4. Kemik: Organik gereçler içinde en dayanaklı malzemedir. Neolitik Çağ’dan itibaren kullanılmıştır. Bilezik, boncuk, amulet, süs iğneleri, sarkaçlar yapılmıştır.

1.2.5. Deniz Kabukluları: En erken kullanılan gereçler arasındadır. Önemli ticaret malı olmuşlardır. İ.Ö. 2000’de Akdeniz Kabukluları, Orta Avrupa Alpleri’nde görülür. Deniz salyangozu kabuğu, bereketi simgeler. Altın ve taş taklitleri yapılmıştır. Deniz salyangozu Asya ve Afrika’nın bazı yerlerinde para olarak kullanılmıştır.

1.2.6. Boncuk Dizimi İle İlgili Faaliyetler: dayanıklı olan değerli metal tellerden başka organik iplik tarih boyunca kullanılmıştır. Organik iplik, İ.Ö. 4. Bin yılda Mısır’da kuru kalmış mezarlarda bulunmuştur. Bunlar sebze lifleri ve belki keten lifleridir. Üç veya daha fazlası beraber bükülür ve bunun gibi teller her devirde ve her yerde vardır. Hayvan tüyleri iplik olarak kullanılmıştır. At yelesine alt kılların kullanımı Miladi yıllara iner. Mısır’da fil, zürafa ve inek kullarından yapılmış iplik bulunmuştur. Organik olduğu için bu tür gereçler kuru iklime sahip Mısır’da ele geçmiştir  (Savaşçın, 1985, s.89).

II. BÖLÜM

    

   KUYUMCULUK

2. KUYUMCULUK TARİHİ

Kuyumculuğun tarihi, İ.Ö. 4. bin yıla kadar inmektedir. Bunu belgeleyen örnekler Anadolu’da, Trakya’da ve Mezopotamya’da ele geçmiştir. İ.Ö. 3. bin yılın ortalarına doğru, eski dünyanın tüm yerleşmelerinde, kuyumculuktaki yapım ve süsleme tekniklerinin tam anlamıyla geliştirildiğini kanıtlayan çok sayıda eser bulunmuştur (Meriçboyu, 2001, s.63).

Kuyumculuk ve takı çeşitleri konusundaki bilgilerimiz İ.Ö. 7. bin yüzyıldan sonra çoğalır. Bunun nedeni hem buluntuların hem de antik çağ yazılı kaynakların çok olmasıdır. 

Kuyumculuk teknolojisi ile takıların biçim ve isimlerini; yazılı kaynaklardan, Antik vazo resimlerinden, duvar resimlerinden, sikkeler ve heykeller üzerindeki takı betimlerinden öğreniyoruz. Kazılardan çıkan takılarla, arkeolojik belgeler ve yazılı kaynakların bilgileri birleşince birçok bilinmeyen, kuşkusuz daha kolay aydınlanabilmektedir (Savaşçın, 1986, s.75).

Kuyumculukta yapım ve süsleme teknikleri farklıdır. Bu nedenle ilgili konuyu ayrı ayrı ele alarak inceleyelim:

2.1. YAPIM TEKNİKLERİ

Bir kuyumcu ustası herhangi bir takıyı yapabilmesi için altın levhaya, tele ve kalıplara gereksinim duyar.

2.1.1. Metal Levha

Metal külçe örs üzerinde tavlanarak dövülür. Altın dövmede düz değil yuvarlak ağızlı çekiç kullanılmalıdır. Çekici aşağı doğru vurarak en iyi sonuç elde edilir. Saplı çekiçler İ.Ö.1. bin yıl içinde kullanılmaya başlanmıştır. Daha önce elle tutulan küçük küçük ağızlı çekiçler kullanılmış. Metal külçe tavlama yardımı ile kalın bir levha haline getirildikten sonra, bunu istenilen inceliğe getirmek için levhalar deri, papirüs veya kumaş tabakaları arasında dövülür. Bazı varaklar dövme işleminde kullanılan malzemenin izlerini taşırlar. Varak kalınlığı 0,1 mm. civarında olmalıdır. Altın kaplamalar içinse 0,01 mm. kalınlık idealdir. İstenilen kalınlıktaki levha elde edildikten sonra, yapılacak işe göre beş metottan biri seçilir. Bunlar; kakma, kalıp baskı, sıvama darp ve kalıba çakmadır (Savaşçın, Türe, 1986, s.90).

2.1.1.1. Kakma : 

Arkeoloji literatüründeki repousse’nin Türkçe karşılığıdır. Kakma hem takı yapımında hem de takıya kabartma yapmada, aynı zamanda takının tamamlanmasını sağlayan çok önemli bir yöntemdir (Meriçboyu, 2001, s.65).

Repousse tekniğinde, granülasyon, telkari gibi çok eski bir mitoloji çalışması olup, altın, gümüş gibi malzemenin takı, kutu, vazo vb. kullanım eşyası üzerine bezenmesi yöntemi çok sık kullanılmıştır. Repousse çalışmasında işlenecek metal levha esnek bir zemin üzerine yatırılır. Değişik uçlu kalemler ve çekiç yardımı ile dövülerek istenilen form verilir.

Anadolu kuyumculuğunda bu tekniğin kalkma, çakma, çarpma gibi adları vardır. Çalışılacak olan ürünün özelliğine göre, metal iç ve dış yüzeyinden darbelerle şekillendirileceği gibi, her iki yüzey kullanılarak ta çalışılabilir. Dövme işleminin, metalin kırılma ve kopmasına meydan vermeden yapılabilmesi için çekiç darbelerinin, metal levhadan esnek bir zemine aktarılması gerekir. Bu amaçla kullanabilecek zemin, tahta, kurşun veya zift olabilir. Antikçağ’da bu zeminin balmumu ve kil karışımından yapıldığı sanılmaktadır. Daha sonra zift kullanılmıştır. Zift, istenen esnekliği kazanabilmesi için önce eritilir; reçine, iç yağı, tutkal, ince kum, kil veya dövülmüş tuğla tozu gibi malzemelerden biri veya birkaçı, ergimiş zifte değişik oranlarda katılarak soğutulur. Bu karışım tam soğumadan hem darbelere karşı destek olabilecek sertlikte, hem de gereğinden fazla darbelerin metal levhaya zarar vermeden, metal zift yüzeyinden ziftin içine iletimi sağlayabilecek esnekliktedir. Söz konusu zift karışımı, yarı küre formlu, ağır bir demir kap içine doldurularak çalışılırsa, kum torbası veya simit şeklindeki yastıklardan demir kabın yere oturma şekli de değiştirilebilir (Erginsoy, 1978, s.85).

2.1.2. Kalıp Baskı : 

Kakmanın mekanik yöntemidir. Bu yöntem ile aynı motifi tekrar tekrar yapabilme olasılığı ve kolaylığı vardır. Bu kalıplar metal çubuk şeklindedir. Bir ucunda kabartma halindeki motif bulunur, diğer ucu ise düzdür. Yatak üzerine yerleştirilen ve önceden tavlanmış levhanın arka yüzüne yerleştirilen kalıbın diğer ucuna çekiçle vurulduğunda, kalıptaki motif kabartma halinde metal levhaya çıkar. Takı elemanı tam plastik biçimde ise işlem tekrarlanır ve sonra elde edilen iki parça lehimle birleştirilir (Savaşçın, 1987, s.78).

Kalıp baskı yöntemi sadece metallere uygulanmaz. Cam hamuru boncuklara, pişmiş toprak kabartma deseni yapmada da kullanılmıştır. Şimdiye kadar ele geçen en erken kalıplar, Uşak Müzesindedir. Bunlar Uşak – Güre çevresindeki Tümülüslerde bulunmuştur. İ.Ö. erken 5. yüzyıla tarihlenirler, Anadolu – Pers Dönemi eserleridir. 

2.1.1.3. Sıvama (Kalıp Üzerinde Çalışma) : Tunç ya da ahşap bir kalıp üzerinde ince metal levha ovularak ve gerektiğinde çekiçlenerek kalıbın biçimini alması sağlanır. Yapılacak işe göre ön ve arka kızımlar ayrı ayrı biçimlendirilir ve sonra lehimle birleştirirler. Uçları hayvan ve insan başlı bilezikler bu yöntemle yapılmıştır. Sarmal küpelerde bu yöntemle yapılır. Düşük alaşımlı bakırdan yapılmış çekirdek kalıp üzerine ince altın veya gümüş levha bu yöntemle kaplanır ve kalıp içinde kalır. Kalıbın içte kalması küpenin bozulmamasını da sağlar. Büst madalyon gibi yüksek kabartmalar da sıvama metoduyla yapılmıştır. Takı yapıldıktan sonra süslemeleri eklenir. Yine Uşak çevresinde bulunmuş sıvama kalıpları erken 5. yüzyıla tarihlenir. Uşak Müzesi’nde sayıca çok bulunan bu kalıplar aynı zamanda çok çeşit içerir  (Meriçboyu, 2001, s.98).

2.1.1.4. Darp : 

Kalıp baskı yöntemine benzer. Aradaki fark kalıptaki desenin kabartma değil, oyularak yapılmış olmasıdır. Yatak üzerine yerleştirilen levhanın ön yüzüne dişi kalıp darbesiyle motif kabartma halinde çıkar. Levha kalın olduğu zaman darp yöntemi ile desen yapılır. Arkası düz kalır. Bu metot az kullanılmıştır (Türe,  Savaşçın, 1987, s.56).

2.1.1.5. Kalıba Çakma : 

Tekrarlamalı mekanik bir yöntemdir. Diademler, boncuklar ve bazı küpeler bu metotlar yapılmıştır. Bu işlem karmaşık bezemeli objelerin kopyalarını, zorlanmadan yapabilme kolaylığını sağlar.

2.1.1. Tel

Kuyumculukta tel, takıların süslenmesinde ve aynı zamanda takı imalatında kullanılır. Telin elde edilmesi için dört ana metot vardır. 

•Metal parça burularak, yuvarlak şekil alana kadar taç veya tunç levhalar, silindirler arasında yuvarlanır.

•Metal parça çekiçlenir.

•Tel haddesi kullanılır. Bu, dörtgen biçimli kalın bir metal levha şeklindedir. Büyük değildir, iki ucunda delikler vardır. Bu deliklerle istenilen incelikte tel elde edilir. Bu yöntem, İ.Ö. 4. yüzyıldan itibaren görülür. Buna paralel olarak takıları süslemede telkari yöntemler çok kullanılmıştır. 

•İçi boş tel yapmak (Savaşçın, 1986, s.84).

Telden sadece takıyı süslemede veya takıyı yapmada yararlanılmaz. Telin diğer ana işlevi zincir yapımında kullanılmasıdır.

2.1.3. Döküm Tekniği

Ekonomik nedenlerle değerli metalden döküm pek yapılmamıştır. Metal levha ile şekil vererek takı üretmek her zaman daha ucuz olmuştur. Tunç, demir, kurşun gibi ucuz metalleri ile döküm tekniğinde takılar ve diğer nesneler yapılmıştır. Gerektiğinde kural dışı olarak fibula, küpe, yüzük, bilezik, broş gibi takılan altın ve gümüşten döküm tekniğinde imal edilmiştir. Takı kalıpları genelde yumuşak taştan yekpare veya birkaç parça halinde yapılırdı. Parçalı kalıplar ahşap çivilerle birbirine tutturuldu (Savaşçın, 1986, s.42).

2.2. SÜSLEME TEKNİKLERİ:

Çeşitli süsleme yöntemleri vardır. Bunların kullanımları devirlere göre azalır veya çoğalır. İlk çağ’ın dünyasında belli devirlerde bazı süsleme teknikleri moda diyebileceğimiz yaygın ve yoğun şekilde uygulanır. Takılarda sadece biçimler değil süsleme yöntemleri de dönem belirlemeye yardımcı olmaktadır (Savaşçın, 1986, s.56).

Süsleme teknikleri ilk Tunç Çağı’ndan beri bilinmektedir ve kullanılmaktadır.

Süsleme tekniklerini inceleyecek olursak;

2.1.1. Metale Eklemeler Yaparak Süsleme:

Telkari (filigre), güversel (granülasyon), küçük süslerin lehimle tutturulması bu grupta yer alan yöntemleridir.

2.1.1.1.Telkari : Çeşitli biçin ve kalınlıktaki tellerle takının üzerine süsleme yapmaktadır. En çok bükme ve boncuklu tel kullanılmıştır. İ.Ö. 4. yüzyılda tel haddesi ince tel yapma olanağı bulmuşlardır.

Hellenistik Dönem takıları telkari yöntemle süslenmiştir. Güverse süsleme gerektiğinde kullanılır. 

2.2.1.2. Güverse : Takılar, metal işlemeciliğinde ki gelişmeye bağlı olarak küçülüp, çalışmalar inceldikçe, çok zaman alan kakma tekniğinden vazgeçilmiştir. Bunun yerini içi dolu küçük küreciklerden metal yüzeyini bezemesiyle, takı yüzeyinde komposizyonlar oluşturmak şeklinde tanımlanan güverse tekniği aldı (Savaşçın, Türe, 1986, s.46).

Güverse ile motiflerin içine dolgu süsleme yapılır. Piramit biçimli öğelerin yüzeyleri kaplanır. Dış çizgiler ve bazı ayrıntılar güverse ile belirtilir. 

2.2.1.3.Küçük Süslerin Eklenmesi: Rozet, çiçek, yaprak, tahıl taneleri, çifte balta gibi ekler, diğer işlemler bittikten sonra lehimle sabitleştirilir. Efes Artemis Tapınağı adak buluntuları arasındaki küpelerde, iğne topuzlarında, broşlarda bu türde süsler çokça vardır. Bu süsler, takıları daha gösterişli ve etkileyici kılmaktadır. (Savaşçın, Türe, 1986, s.47).

2.2.2. Metale Başka Madde Ekleyerek Süsleme : 

Bu grupta mine işi (emaye), savatlama (niello) ve taş kakma (inlay) teknikleri bulunur. Bu yöntemlerle çok renkli görünüm elde edilir.

2.2.2.1. Mine işi : 

Ana maddesi camdır. Metal yüzeyler üstüne, yüksek ısı uygulanarak cam benzeri bir sır katmanın kaynaştırıldığı bezeme tekniğidir. Mine, toz cam ve metal oksit karışımından yapılır. Metal oksitlerin katılımı ile çeşitli renkler elde edilir. Mine renkleri mavi, turkuaz, yeşil, siyah, kahverengi, beyaz ve kırmızıdır. Altın üzerine kırmızı mine yapımı ustalık ister (Savaşçın, Türe, 1986, s.69).

2.2.2.2.Savatlama:

Altın ve gümüş zemin üzerinde derin olmayan yuvarlara savat doldurulur. Savat, gümüş sülfitli siyah renkte bir eriyiktir. Metal üzerinde savatlama ile elde edilen zıt renk, desenin çok daha belirgin ortaya çıkmasını sağlar. Savatla süslü kısımlar, ana zeminle aynıdır. Bu teknik, Helenistik’te başlamış, Roma ve özellikle Bizans Devletleri’nde rağbet bulmuştur. Genç Antik Dönem’e ait altın evlilik yüzüklerinde figürler savatla yapılmıştır.

2.2.2.3. Taş Kakma:

Taş kakma İ.Ö.4 bin yılsonundan beri kullanılır. Görüntüsü mine işine yakındır. Taş kakmada yuvaların içine kesilmiş renkli taşlar yerleştirilir, mine de ise cam tozu yerleştirilir (Savaşçın, Türe, 1986, s.50).

2.2.3. Kesme-Oyma Yöntemi ile Süsleme:

Bunlar kazıma ve delik işi yöntemleridir.

2.2.3.1. Kazıma:

Metalin ön yüzüne bir desenin kazıyarak yapılması işlemidir. Keskin uçlu bir kalem desenin üzerinde eğri tutularak, arkasından çekiçle vurulur. Bu darbe ile altının yüzeyinden yonga şeklinde parçalar çıkartılır. Kazıma yöntemi kalın levha ile olur. Döküm yüzüklerin üzerinde kazıma motifler bulunur. Kazıma yöntemi yarı değerli taş üzerinde ise buna "intaglio” denir (Savaşçın, Türe, 1986, s.87)

2.2.3.2. Delik işi (Opus interrasile):

Bu metotla objenin yüzeyini keserek ve delerek istenilen motifler yapılır. Bu işlemde motif levhanın üzerine önceden çizilir ve buna göre kesilir. Delik işi süsleme İ.Ö.3. bin yılından beri kullanılmaktadır. Roma Devri’nde bu teknik doruk noktasına çıkmıştır.

2.2.4.Altın ve Gümüş Kaplama / Yaldızlama 

2.2.4.1. Kaplama:

Çok ince altın ve gümüş varaklar, daha ucuz olan başka bir metal, ahşap gibi maddelerin üzerine kaplanarak yapılır. Mekanik bir yöntemdir (Meriçboyu, 2001, s.65).

2.2.4.2. Yaldızlama: 

Kaplamaya göre daha dayanaklıdır. Kimyasal yöntemle elde edilir. Altın tozu ve cıva karışımı metal, cam ve pişmiş topraktan yapılmış nesnenin üzerine sürülür, sonra fırınlanır. Yüksek ısıda cıva buharlaşıp uçar ve geriye kalan altın, nesnenin üzerine yapışır (Savaşçın, Türe ,s.43).

2.2.5. Lehim

İlkçağda kuyumcu ustaları saf altındaki lehim için, yüksek gümüş miktarlı elektron kullanmışlardır. Saf altının erime derecesi 1064 ‘tür. %40 gümüşü alan elektron, yaklaşık 30 derece daha düşük ısıda erir. Böylece lehim yapılabilir. İçinde gümüş olan altına bakırda eklenerek, erime derecesi düşürülmüştür (Savaşçın, Türe, s.65).

Daha parlak lehim istenirse biraz daha gümüş eklenir. Gümüşe yapılacak lehim ise gümüş ve bakır alaşımıdır.

2.2.6. Bitirme İşlemleri:

Takılar imal edildikten sonra son işlemlere başlanır. Önce alet izleri, lehim fazlalığı ve başka çirkin görüntüler yok edilir. Bunun için bazı kimyasal işlemler uygulanır. Antik kaynaklarda asitli karışımlara ait reçeteler mevcuttur. Bunlar en çok sirke, şap, salamura ve idrardır. Bunlar kuvvetli asittir. Plinius’ta ve Leiden Papirusu’nda altın ve gümüşü temizlemek için şap kullanımı tarif edilmiştir. Asitle temizleme sırasında, asit metal üzerinde fazla kalırsa sadece kötü görüntüleri yok etmez, altın ve gümüşün rengini de bozar. Buna dikkat etmek gerekir. Altının özgün görünümü daha çekicidir. Bazı asitli karışım reçetelerinde altını renklendirme metotları anlatılır.

Takılardaki kötü görünümler yok edildikten sonra cilalama işlemine geçilir. Cila yapmak için çeşitli maddeler kullanılmıştır. Bu maddeler yapışkan reçine ile karıştırılmış bazı yağlardır. Bunlar objenin üzerine küçük bir ahşap parçası, sert bir fırça ve benzeri bir araçla sürülür. Daha sonra parlatılır. Parlatmak içinde çeşitli maddeler kullanılmıştır. Bunlardan biri hematit veya sarı renkli demir cevheri tozudur ki bu toza kuyumculukta "perdah tozu” denir. Altını parlatmada kullanılır. Plinius ve Leiden Papiruso’nda tarif edilen bir yöntemde, tuzlu suya batırılmış koyunyünü önerilmektedir. Gümüş, doğal tebeşir tozu ile parlatıldığında iyi sonuç vermektedir (Savaşçın, Türe, 1987, s.93).

Diğer bir parlatma maddesi, yaygın kullanılan kumdur. İnce taneli kum ile mücevherler kalın taneli kum ile de yarı değerli taş yüzeyleri ile geniş yüzeyli metaller parlatılmıştır.

   III. BÖLÜM

İYON / LYDIA

3. İYON / LDYIA’DA TAKI

İyon ve Lydia kültürlerine ait takıları, ayrı ayrı ele alıp incelediğimiz belgeler çok azdır. Lydia, Batı Anadolu kıyılarındaki İyon kültüründen, İyon Kültürü de Lydia’dan etkilenmiştir. Bu iki kültürün eserleri Efes Artemis Tapınağı adak çukurunda, diğer bir deyimle Artemision’da bulunmuştur. Başka bir buluntu ise Uşak çevresindeki tümüslerde ele geçmiştir. Sayıca çok daha az olan bu eserlerin bir kısmı Lydia kültürüne aittir.

Lydialılar ilk sikkeyi bulan kişilerdir. Bunun yanında ilk gazino, agora’da ilk serbest Pazar saf altın elde edilen ilk rafineri gibi ilklere de sahip olmuşlardır. Bu özellikler, Lydialılar’ın iyi tüccar olduklarını gösterir (Erginsoy, 1984, s.54).

Lydia’da fildişi oymacılığı ise altın işçiliği çok üst düzeyde idi. Sardes kazılarında rafinerilere yakın konumunda kuyumcu dükkânlarının varlığı saptanmıştır ("Erginsoy, 1984, s.134).

İyon kuyumculuğunun kökeni Lydia’dır. Bu nedenle İyon’ya Krallıklarıyla birlikte zaman zaman Lydia egemenliği altında kalmıştır.

Bu dönem takılarında her bölgenin belli bir dinsel anlam taşıdığı görülür.

3.1.Küpeler: 

Küpeler; hilal biçimli, sandal biçimli ve sarmal sarkaçlı olarak 3’e ayırabiliriz. Hilal küpeler ile sandal biçimi küpe süslemelerinde, Tanrıça Artemis’in özelliklerini yansıttığı görülür. Küpe süslemelerindeki bitkiler, tahıllar, arı gövdeleri tanrıçayı yansıtır (Ege ve Yunan Tarihi, 1971, s.45).

3.1.1.Hilal Küpeler :

Artemision’nda altın ve elektrondan yapılmış hilal biçimli küpe örnekleri çok sayıda bulunmuştur. Hilal küpeler kendi içlerinde üçe ayrılır. İlk grupta düz ve ince hilalin bir ucu incelerek devam eder ve kulak kancasını oluşturur. En basit hilal küpe biçimi ve aynı küpelerde hilalin bazen bir ucu bazen de iki ucu topuzludur. Üçüncü grup küpelerde hilal uçları topuzludur ve hilalin ortasında ayrıca bir çember süs bulunur. Hilal küpeler ince bir levhanın kıvrılmasıyla yapılmış süslemeleri ve çengeli sonradan eklenmiştir (Akurgal, 1993, s.73).

3.1.2. Sandal Tipi Küpeler :

Küpenin kesiti sandala benzediği için bu ismi almıştır. Sandal tip Efes küpeleri Geç Asur etkileri taşır. Sandal tipi küpelerin bir kısmı yuvarlak, diğer bir kısmı da sivri kesitlidir. Yuvarlak kesitliler kalıp baskı metoduyla şekillendirilmiştir. Küpelere şekil verildikten sonra süslemesi yapılır, üstteki içbükey boşluk düz bir levha ile kapatılır, birleşme yerlerine boncuklu tel geçirilir ve son olarak kulak halkası eklenir (P Dergisi, 2000,s 45).

3.1.3. Sarmal Küpe Sarkaçları : 

Kazıda, onbir tam ve birçok da parça küpe ele geçmiştir. Sarmal küpe sarkaçları iki çeşittir. Omega biçimi olarak isimlendirilen örneklerde; üstteki halka kısadır ve alttaki uçlar çapraz yaptıktan sonra yukarıya doğru döner. Sarmal küpe sarkaçlarında ikinci çeşidi oluşturan örneklerde ise; küpe halkası uzundur ve altta çapraz yaptıktan sonra yukarıya doğru dönen uçlar kısadır (P Dergisi, 2000, s.25).

Sarmal küpe sarkaçları, Doğu Yunan Dönemi’nde Ege dünyasında görülür. 

3.2.Gerdanlıklar / Sarkaçlar

3.2.1.Gerdanlıklar:

Efes Artemision kazılarında gerdanlıklara ait boncuklar ele geçmiştir. Bunların çoğu küresel ve bezemesizdir, çeşitli boyutlardadır. Artemision’da çok değişik biçimlerde ve süslü başka boncuklar da bulunmuştur. Buna karşın tüm bir gerdanlık ele geçmemiştir.

3.2.2. Sarkaçlar:

Efes’te boncukların yanı sıra sarkaçlarda bulunmuştur. Bunlar gerdanlıkların ortasına veya tek olarak asılıyordu. Efes Artemision’da ilk örnek kadın heykelciği şeklinde altın sarkaçtır. Döküm tekniğinde yapılmış ve halkası sonradan eklenmiştir (Türe, Savaşçın, 1986, s.73).

Doğrudan tanrıçayı betimleyen sarkaçlardan başka, tanrıçanın sembollerinden de sarkaçlar üretilmiştir; atmaca, hilal gibi. Takılar arasında uçan böcekler de konu edilmiştir. İlginç bir sarkaç piramidal mühür biçimindedir. Mühür sard taşından yapılmıştır ve dörtkenarlıdır.

3.3. Broşlar:

Bu grupta Efes’ten beş, Uşak’tan bir eserimiz vardır. İlk örnek atmaca biçimli broştur. Efes atmacaları Artemis’in sembolü olarak koruyucu anlam ifade eder bu, Mısır’daki inançla özdeştir (Bean, 1995, s.123 ).

Altın broşlardan başka kemik broşlar vardır. Çift disk biçimli broşların kökeni Ege’dir. Arkeoloji literatürde bunlara "gözlük fibula” denilmektedir.

3.4.Fibulalar :

Efes Artemision eserleri arasında elektron ve altından yapılmış çok küçük fibulalar vardır. Yakın bir geçmişte, Efes Artemis tapınağı kazısında daha büyük boyutta fibulalar bulunmuştur. Fibula, çengelli iğne demektir. Anadolu tipi fibulaların yay kısımları yarım daire, kilit plakaları el biçimindedir. Yayların üzerinde çeşitli halka süsleri vardır. Efes Artemision’da bulunmuş elektron fibula yarım daire yayı ve el biçimi plakasıyla Anadolu özelliğindedir (Akurgal, 1993, s.83).

Efes Artemision’da son yıllarda bulunan bazı altın fibulalar at nalı biçimindedir. Uşak eserleri arasında ise dört fibula vardır. Anadolu tipindedir. Bunlardan biri gümüştür, üzerinde altın halka süsler vardır. Bir çift gümüş fibulanın iğneleri ise tunçtur. Fibulalar çift yapılır, giyside sağa sola takılırdı (Eski Çağ Tarihi Hakkında, 1984, s.63).

Fibulalar yapıldıkları bölgelere göre farklılıklar gösterir. Anadolu, adalar ve Suriye – Filistin tiplerindeki fibulaların kendilerine özgü biçimleri vardır. Batı Anadolu’da adalar tipinde, genelde Güney-Doğu Anadolu’da Suriye – Filistin tipinde fibulalar ele geçmektedir. Bunların hepsi tunçtan yapılmıştır. Gümüş ve altın örnekler çok ender bulunmaktadır ("Eski Yunan Dininde ve Mitolojisinde Artemis”, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1986, s.37).

3.5. Topuzlu İğneler :

Topuzlu iğneler saç ve elbise içindir. İ.Ö. 3. bin yıldan itibaren görülür. Efes Artemision iğneleri tapınağa adak olarak sunulmuşlardır. Çok sayıda iğne bulunmuştur. Bunları elektron, altın, fildişi ve kemikten yapılmıştır. İğne topuzlarında altın, elektron, gümüş, necef, Dumalı kuvartz, kehribar, yaldızlı pişmiş toprak gibi gereçler kullanılmıştır  (P Dergisi, 2000, s.87).

Efes iğneleri özgün eserlerdir. Uşak iğneleri, Efes iğnelerinin Lydia ağırlıklı olduğunu gösteriyor. 

3.6. Aplikler:

Efes Artemis Tapınağı’nda kumaşa dikilen çok sayıda altın aplik bulunmuştur. Değerli metal levhadan kesilmiş aplikler, göçerlerin giysi, çadır ve tentelerini süslemiştir. Efes apliklerinin süslemeleri Batı Anadolu özelliği taşır. Efes’te bulunanlar elbise aplikleridir. Bu apliklerin çoğu heykel kaidesi üzerinde bulunmuştur. Aplikler çoğunlukla dörtgen, yuvarlak ve yıldız biçimlidir (P Dergisi, 2000, s.97).

 

Bu dönem takılarında her takıda bir dinsel anlam taşıdığını görüyoruz. Binlerce yıl sonra Anadolu insanı dinsel olmasa da, yemeni kenarlarına konuşan oyalar yaparak, çorap ve kilimleri konuşan motiflerle örerek, dokuyarak bu geleneği sürdürmüştür.

hilal biçimli küpe 

Resim 1: Hilal Biçimli Küpelerde 2 Örnek

(Savaşçın, 1984,s.15)

 

sandal tipi küpe

Resim 2: Sandal Tipi Küpe 

(Savaşçın, 1984,s.15)

 

elektron boncuklu gerdanlık

Resim 3: Elektron Boncuklu Gerdanlık 

İ.Ö. 7. yy. (Türe, 1987, s.34)

 meşe palamudu boncuklu gerdablık

Resim 4: Meşe Palamudu Boncuklu Gerdanlık 

(Türe, 1987, s.33)

 

badem boncuklu gerdanlık

Resim 5: Badem Boncuklu Gerdanlık

(Erginsoy, 1978, s.67)

 altın külçe sarkaç

Resim 6: Altın Külçe Sarkaç

(Meriç Boyu, 2001, s.59)

 altın montürlü akik sarkaçlar

Resim 7: Altın Montürlü Bantlı Akik Sarkaçlar 

(Meriçboyu, 2001, s. 60)

 

 oturan koç biçimli altın sarkaç

Resim 8: Oturan Koç Biçimli Altın Sarkaç

(Savaşçın, 1987, s.93)

 koza biçimli altın sarkaçlar

Resim 9: Koza Biçimli Altın Sarkaçlar

(Meriçboyu, 2001, s.64)

 altın broş

Resim 10: Altın Broş

(Meriçboyu, 2001, s.66)

 

 altın elektron fibulalarhttps://azza13.myideasoft.com/class/INNOVAEditor/assets/AZZA13/ANTIKTAKI/Resim-12.jpg

Resim 11: Altın Elektron Fibulalar 

(Meriçboyu, 2001, s.68)

elektron iğne topuzu 

Resim 12 : Elektron İğne Topuzu

(Savaşçın ,1987,s.89 )

 dumanlı quartzdan topuzlu iğne

Resim 13: Dumanlı Kuvartzdan Dilim Süslü İğne Topuzu

(Savaşçın ,1987,s.94 )

 

topuzunda meyve figürü olan iğne

Resim 14 : Meyve Topuzlu 3 Elektron İğne 

(Meriçboyu, 2001, s. 103)

 çift makara biçimli elektron iğne

Resim 15: Çift Makara Biçimli Elektron Nesne

(Meriçboyu, 2001, s. 86)

 

yuvarlak aplik üzerine volütlü yay

Resim 16: Yuvarlak Aplik Üzerinde Volütlü  Yay  

(Savaşçın, 1987, s. 99)

 

aplik

Resim 17: Üç Aplik Örneği

(Meriçboyu, 2001, s.102)

IV. BÖLÜM

ANADOLU PERS

4- ANADOLU PERS’TE TAKI

İ.Ö. 547 yılında Pers ordusu Ldyialı’ları yenerek Anadolu’yu ele geçirmişlerdir. İ.Ö. 500’lere kadar İon ve Lydia etkileri devam etmiş; bu tarihten itibaren Pers kültürü Anadolu’da egemen olmuştur. İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıllara ait bu dönemin eserleri, Sardes nekropol (mezarlık) alanında yapılan kazılarda ele geçmiştir. Pers Dönemi’nin takılarında yarı değerli taşlar kullanılmıştır. Yarı değerli taşların süsleyici unsurları yanında her taşın kendine özgü bir gücü olduğuna inanılırdı. Bu dönemde Anadolu’da iki merkez atölye vardır. Bunlardan biri Sardes, diğeri Çanakkale Boğazı üzerindeki Lapseki’dir (P Dergisi, 2000, s.78).

Pers döneminde Pers asıllı yönetici tabakanın yeri ustalara, kendi dinsel ve estetik kültürleri doğrultusunda verdikleri siparişlerle Anadolu Helen üslup ve teknikleriyle kaynaşan bir sanat doğmuştur.

Anadolu Pers Dönemi takılarının elimizdeki en erken örnekleri, İ.Ö. 500–470 arasına tarihlendirilir. Bunlar, Çanakkale – Kızılödün ile Sardes’teki bazı mezar buluntularıdır. Diğer eserler ise İ.Ö. 5. yüzyılın ilk yarısın girer; ayrıntıya kaçmamak için bunların tümüne aynı tarihleme yapılmıştır (Sevin, 1982, s.75).

Bu dönemin takılarını en iyi yansıtan iki toplu buluntu Sardes nekropolü ile Uşak çevresindeki mezarlardan çıkarılmıştır. Anadolu – Pers Dönemi’nde farklı giysi biçimi nedeniyle topuzlu iğne ve fibula yoktur. Küpe, gerdanlık, broş, bilezik, yüzük, mühür, sarkaç ve elbise aplikleri başlıca takı çeşitleridir. 

Dönemin en iyi sanatçıları, kuyumcu ustaları, tasarımcıları imparatorluktaki merkez atelyelerde çalışmışlardır. Anadolu dışında önemli atelyeler Doğu Akdeniz’dedir. Bu dönem kuyumculuğunda değerli metaller yanında, çeşitli yarı değerli taşlar ile görülür. Ayrıca mine işi ile de çok renklilik elde edilmiştir (Görsel Yayınları, 1982, s.43).

Bu dönem takılarında üçgen, baklava motifi ve üçgen piramit süslemeler çok kullanılmış ve döneme damgasını vurmuştur. Üçgen motifi dinsel bir anlam taşımaktadır. Persler’in tek tanrılı dinler Zerdüşt, İ.Ö. 6. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Tek tanrılı bu dinde; dünya anası Anahita, ışık ve doğruluk ilkesi Ahuramazda, karanlık ve kötülük ilkesi Ahirman bir teslis (üçleme) oluşturur. Dindeki bu teslis, üçgen motifi ile ifade edilmiştir. 

Sardes’te bulunmuş altın montörlü iki oniksin etrafı üçgen dizisi ile oniksin etrafı üçgen dizisi ile çevrilidir. Yuvarlak göz şeklindeki bu taşlar, amulet olarak kullanılmıştır. Altın montürlü cam hamuru sarkacın üzerine üçgen dizileri ile süsleme yapılmıştır (P Dergisi, 2002, s.72).

Bu dönemde Anadolu’da yarı değerli taşlarla yapılmış skarabe yüzükler görülür, skarabe Mısır’da güçlü bir amulettir (nazarlık); öteki dünyada yeniden hayat bulma sembolüdür. Bu yüzüklerde skarabeler bir mil etrafında döner şekilde yüzük halkasına monte edilmiştir (Meriçboyu, 2000, s.92).

Gerdanlıklarda çan sarkaçlar kullanılırmış. Çandan çıkan sesin, kötülükleri uzaklaştırdığına inanılırdı. Bu inanç Roma Devri’nde de devam etmiş, kapıların girişine bir zincire asılı çan dizisi konmuştur. Gerdanlık boncukları bazen deniz salyangozu şeklinde yapılmıştır. Deniz salyangozu Mısır’da çok daha eski devirlerde görülür ve bereketi simgeler. Pers Dönemi’nde de aynı inançla kullanılmıştır. Sardes’te bulunmuş altın bir gerdanlık deniz salyangozu, üçgen, bikonikal, çan ve çana benzer çiçek biçimli boncuklardan oluşmaktadır. Değişik biçimli boncukların bir arada kullanılması bu dönemin özellikleri arasındadır (Bingöl, 1999, s.90).

Lampsakos’ta bulunmuş iki eser vardır. Bunlardan biri som altın yüzüktür, birinci sınıf bir eserdir. Bu yüzük İ.Ö.4. Yüzyılın ortalarına tarihlenir. Bu dönemin yüzük kaşları, geniş ova biçimindedir. Üzerine, kazıma ile Geç Klasik Dönem üslubunda, Aphrodite ve Eros figürleri yapılmıştır. Bu yüzük Lampsakos’ta imal edilmiştir. 

Lampsakos’tan ikinci eser altın mersin dalıdır. Altın dallar, çelenk ve diadem gibi hem tapınaklara adak olarak sunulmuş hem de ölü armağanı, olarak mezarlara bırakılmıştır (Meriçboyu, 2001,s.48).

Sardes’te bulunmuş kalseduan taşından yapılmış piramidal mühürlerin altın montürlerinde ördekbaşı bulunur. Ördek su kuşudur ve temizliği simgeler. Sardes mühürlerindeki ördekbaşları da doğrulukla bağlantılıdır. Örnek aynı zamanda ruhani temizliğin de sembolüdür. Dinsel törenlerde kullanılan ve özellikle gümüşten yapılmış alabastronların tutamakları, bu nedenle ördekbaşı şeklindedir. 

Bodrum kadın mezarlarından çok sayıda ve çeşitli elbise aplikleri çıkmıştır. Bunları bir kısmı sekiz ve beş yapraklıdır, mersin çiçeğine benzer. Bazıları da telkari teknikle yapılmış, yedi yapraklı çiçek biçimindedir; göbek ve yaprakların içleri boştur. İran’da Passargadde kazısında bulunmuş küpeler de telkari teknikle yapılmıştır. Bu mezarda, altın bir çift bilezik de bulunmuştur. Halkası omega biçimli bileziğin uçlarında birer ceylan başı yer alır (Anadolu Uygarlıkları, 1988).

İkiztepe mezarında bir çift gümüş bilezik ile bir altın bilezik parçası bulunmuştur. Bunları biçim olarak birbirinden farklıdır. Gümüş bilezikler düz bir levhanın içinde dolgu maddesi koyarak uçları birleştirilmiş ve sonra kıvrılarak, halka şekline getirilmiştir. Uçları düz biter. Diğer bilezik altındır, halkası birkaç parçalıdır. Bu dönemin özelliğidir. Bu bilezikte de halkanın içi dolguludur. Parçalı bilezikler, sürgü kitle birleştirilir. Bu bilezikteki zincir, sürgü kilide ait olabilir. Bu tipte bilezikler Part Devri’nde de yapılmıştır. Keban, ağın da bulunmuş iki parçalı bilezik, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndedir (Meriçboyu, 2001, s.156).

Bu dönemde erkekler de takı kullanmışlardır. Erkek takılarında yalınlık söz konusudur. Lydia Dönemi’ndeki hayvan biçimli sarkaçlar, Pers Dönemi’nde de devam etmiştir. 

Anadolu – Pers Dönemi kuyumculuğunda güverse ve telkari süsleme yoğundur. Üçgen, üçgen piramit ve baklava, vazgeçilmez öğeler arasındadır. Skarabe mühür yüzükler ve piramidal mühür sarkaçlar bu dönemin karakteristik takılarıdır.

 

 üç dizi gerdanlık

Resim 18: 3 Dizili Gerdanlık

(Meriçboyu, 2001, s.91)

 

halkası örgü zincirden bilezik

Resim 19: Halkası Örgü Zincirden Bilezik

(Türe, 1987, s.13)

 

altın gerdanlık

Resim 20: Altın Gerdanlık

(Türe, 1987, s.17)

 altın elbise tokası

Resim 21: Altın Elbise Tokası 

(Türe, 1987, s.18)

 aslan protomlu bilezik

Resim 22: Aslan Protomlu Bilezik

(Türe, 1987, s.20)

 

çevresi yiv süslü altın küpe 

Resim 23: Çevresi Yiv Süslü Bir Çift Altın Küpe

(Savaşçın, 1987, s.35)

 mühür altın yüzük

Resim 24: Altın Yüzük Mühür

(Savaşçın, 1987, s.38)

 

toptepe tümülüsünden gerdanlık

Resim 25: Toptepe Tümülüsünden Gerdanlık

(Savaşçın, 1987, s.46)

 zincir sarkaçlı gerdanlık

Resim 26: Zincir Sarkaçlı Gerdanlık 

(Meriçboyu , 2001, s.105)

 

hippokampos biçimli broş

Resim 27: Hippokampos Biçimli Broş

(Meriçboyu, 2001, s.107)

 lacivert cam halkalı uçları altın bilezik

Resim 28: Halkası Lacivert Cam, Uçları Altın Aslan Başlı Bilezik

(Meriçboyu, 2001, s.109)

 

camdan kayın kozalağı biçili sarkaçlı altın gerdanlık

Resim 29: Altın Ve Cam Kayın Kozalığı Sarkaçlı Gerdanlık

(Meriçboyu, 2001, s.110)

 

 aslan kazınmış altın yüzük

Resim 30: Üzerine Aslan Kazınmış Altın Yüzük

(Meriçboyu,2001,s.111)

 

sarmal biçimli altın küpe sarkaçı

Resim 31: Sarmal Biçimli Altın Küpe Sarkacı 

(Savaşçın, 1987, s. 96)

 

dar ve uzun boncuk dizili gerdanlık

Resim 32: Dar Ve Uzun Boncuk Dizisinden Oluşan Gerdanlık

(Meriçboyu, 2001, s.115)

 

altın mersin dalı

Resim 33: Altın Mersin Dalı 

(Meriçboyu, 2001, s.119)

 altın mersin çelengi

Resim 34: Altın Mersin Çelengi 

(Meriçboyu,2001,s.122)

 

piramidal mühür sarkaç

Resim 35 : Pramidal Mühür Sarkaç

(Meriçboyu,2001,s.125)

altın montürlü kırmızı akik taşından skarabe sarkaç

Resim 36: Altın Montürlü Kırmızı Akik Taşından Skarabe Sarkaç

(Savaşçın, 1987,s.36)

V. BÖLÜM

HELLENİSTİK DÖNEM

5. HELLENİSTİK DÖNEM TAKILARI

Anadolu’da Pers Dönemi, Büyük İskender’in çok kısa bir sürede, Pers İmparatorluğu’nun topraklarını ele geçirmesiyle İ.Ö. 330’da son bulmuştur. Hellen unsurlar geniş coğrafyalara yayılmış, Hellenistik olarak isimlendirilen yeni bir dönem başlamıştır. Hellen sanatına Pers öğeleri girmiş; Pers mücevherciliğindeki ayrıntılar tek tek alınarak batı anlayışına uyarlanmıştır. Doğu kültürleri etkisi ile yarı değerli taşlar kullanılmaya başlamıştır (P Dergisi, 2000,s.74).

Özellikle grena veya lal, kırmızı akik ve sard altın takılarda tercih edilmiştir. Doğu ve batı kültürlerinin sentezi sonucu yepyeni modeller ortaya çıkmış, eski takı biçimleri ortadan kalkmıştır. Yeni takı modelleri yanında yeni motifler görülür; Herakles düğümü, İsis Hathor gib aşk ve sevgiyi simgeleyen Aphrodite takıların vazgeçilmez öğesi olmuştur. Takılarda Aphrodite doğrudan olmasa da Eros aracılığı ile anlatılmıştır(Akurgal, 1988, s.64).

Büyük İskender’in Persleri yenmesi sonucu, Pers hazineleri İskender’in askerlerinin eline geçmiştir. Bunların çoğu, değerli metalden yapılmış kaplardır. İnanılmaz boyuttaki altın akışının Yunanistan’daki etkileri iki şekilde olmuştur. İ.Ö. 4. yüzyılın sonlarında Yunan ekonomisi büyük bir enflasyon sonucu çökmüş buna karşın altın, mücevher yapımı çoğalmıştır (Akurgal, 1988, s.70).

M.Ö. 330–30 arasındaki Helenistik dönem, takı sanatının en önemli dönemlerindendir. Helenistik dönem bir önceki dönemin devamı olmakla birlikte, çarpıcı ve etkileyici nitelikleri ile dikkati çeker. İnsan ve hayvan figürleri bol olarak kullanılmıştır. Bol granülasyon ve filigre ile zenginleştirilen süs eşyaları yapılmıştır. Helenistik döneme kadar sadece metalin (özellikle altın) kendisi kullanılarak yapılan süs eşyaları, bu devirden itibaren kıymetli taşlarla da bezenmiştir. 

Hellenistik Dönem’de üç merkez atelye vardır. Bunların ikisi Aleksandria ile Antiokhia’dır ve bu kentler aynı zamanda önemli kültür merkezleridir. Anadolu’da ise Lampsakos’tur ve önceki dönemde olduğu gibi merkez atelye konumunu Helenistik Dönem’de de korumuştur. Bu üç merkez arasında, Anadolu için ve hatta o dönem dünyasında en önemli atelye Lampsakos olmuştur (Sevin, 1982, s.83).

Helenistik Dönem kuyumculuğunda bölgesel ayrılıklar azalmış, takı biçiminde bütünlük sağlanmıştır. 

Bu dönemde yeni motifler ortaya çıkmıştır; Herakles düğümü, İsis-Hathor motifi gibi. Aşkı, sevgiyi simgeleyen Aphrodite takılarda çok kullanılmıştır. Eros aracılığı ile, tanrıçanın kuşu güvercin ile ya da tanrıçanın kutsal ağacı mersin çiçekleri ve meyveleri ile anlatılmıştır. Nar ve ayva Aphrodite’nin kutsal meyveleridir. Ayva evlilikle ilişkilidir. Evlenecek çiftler düğün gecesinden önce bu meyveyi yerler (M.M.Y.O. , 1999).

Kadın takılarında hayvan başları kullanılmıştır; dişi aslan, koç buzağı, geyik, ceylan gibi hayvanların başları ile süslü takılar karşı cinsi etkilemek içindir. Bu hayvan figürleri, Doğulu erkeklerin takılarında kullanır ise güç sembolüdür. 

Bitkisel motifler de önemlidir. Çok çeşitlilik gösteren bitkilerin bazıları saptanabilir bazıları ise anlaşılmıyordur. Dekoratif amaç yanında bitkiler bereket sembolüdür (Erzen 1984, s.74).

Takılar, sadece dini amaçlı ya da nazarlık anlamında kullanılmazdı. Onu takan kişinin daha güzel görünmesi, başkalarını etkilemesi de söz konusudur. Helenistik Dönem takıları kadınlar için yapılmıştır. Yunan erkekleri sadece yüzük takardı, gerektiği zamanda çelenk. Çelenkler, üst düzey kişiler içindi. Gösterişli altın takılar, lüks isteğindeki soylu ve zengin sınıf için imal ediliyordu. Sıradan halk ise gümüş ve tunç takılar kullanmıştı. En çok kullanılan takı çeşidi, küpe, bilezik, yüzük ve gerdanlıktır. Gösteriş meraklısı hanımlar göğüs süsü, saç filesi gibi özel takılar kullanmışlardır, bunlar yaygın değildir (Savaşçın, Türe, 1985, s.64).

 

Takılar olasılıkla doğum günlerinde, doğumlarda, düğünlerde armağan olarak verilirdi. Özellikle kadınlar tarafından tapınaklarda, tanrı ve tanrıçalara mücevher sunulurdu. Kadınlığa geçişte, bir eş bulunduğunda, isteğine kavuştuğunda, başarılı bir doğum sonrası Aphrodite’e verilirdi. 

5.1. Küpeler: 

Küpelerin halka kısımları bir arada burulmuş ve uç kısımları dövülerek birleştirilip sivrilileştirilmiştir. 3–4 altın telden yapılmıştır. Küpe halkasının ucu, başın alt kısmında bulunan küçük bir halkaya girmektedir. Hayvan ve insan başları dövme tekniği ile iki parça halinde yapılıp birbirlerine birleştirilmiş ve içlerine dolgu maddesi doldurularak zedelenmesi önlenmiştir. Bu küpe türü M.Ö. 1. yüzyılın başında sarkaç ve renkli taş boncuklar eklenerek zenginleştirilmiş, kullanılan hayvan figürlerine yunus balığı da katılmıştır.  Bu döneme ait diğer bir yeni küpe formu da sarkaçlı ve rozetli küpelerdir (Temburlenkoğlu, 2001,s.83).

Bu dönemde Aphrodiye’yi simgeleyen güvercinli küpeler yapılmıştır.

5.2. Gerdanlıklar: 

Helenistik Dönem’de gerdanlıklar, halka küpelerdeki gibi aslan başlı yapılmış, ayrıca Herakles düğümü örgesi kullanılmıştır. Her ikisinin birlikte kullanımı, İ.Ö. 4. yüzyılın son çeyreğinde başlamış, 3. yüzyılda çoğalmıştır. Erken örneklerde Herakles düğümünün uçları basit tel sarmallıdır. 3. yüzyılın ilk çeyreğinde düğümün uçlarındaki sarmalların üzerinde rozet süsleme görülür (Ülseven, 1987, s.85).

Lampsakos’ta bulunmuş bir altın gerdanlık, tohum sarkaçlı ve Herakles düğümü klipslidir. Tohum sarkaçlar Pers Dönemi’nden beri sevilerek kullanılan takı öğeleridir. Sarkaç olarak zengin görüntü verir. Bu gerdanlıktaki sarkaçların ön yüzleri kalıp baskı ile elde edilmiş, arkalarına düz bir levha konmuştur. Sarkaçlardaki arka yüzün düz oluşu gerdana düzgün yayılmayı sağlar. Gerdanlıklar, Lampsakos atelyesi yapımıdır (Bingöl, 1999, s.38).

Uçları hayvan başları ile biten zincir kolyeler dönemin takısı olup, renkli taşlarla bezenmiş geometrik montörlü parçaların birleştirilmesiyle üretilen bu kolyeler Geç Helenistik dönemde yaygınlaşıp Roma döneminde de devam etmektedir.

Helenistik Dönem’de üç gerdanlık çeşidi görülüyor, boncukları sarkaçlı olanlar, boncukları sarkaçsız olanlar ve ince zincirlerdir.

5.3. Bilezikler: 

Helenistik Dönem’de çeşitli bilezikler yapılmıştır. Bu bilezikler 3 grupta toplanmıştır. Uçları hayvan veya insan başlı, halkası yuvarlak veya burmalı olanlar, doğu gelenekli bileziklerin devamıdır. Halkası şerit biçiminde bilezikler vardır ve bunlarda doğu geleneklidir. Son olarak bu dönemde ortaya çıkan yılan biçimli bileziklerdir. Pers geleneği etkisi ile bilezikler çift yapılır ve her iki bilekte de kullanılır (M.M.Y.O. , 2000).

Bileziklerde ikinci tip, halkası şerit biçimli olanlarıdır. İzmit’te bir kadın mezarında bulunmuş altın bilezik, dönemin en güzel eserleri arasında yer alır. Enli şerit halkanın ortasında bir madalyon vardır. Bu madalyon sürgülü kilitlerle bilezik halkasına bağlanmıştır. Madalyonda önden gösterilmiş bir Dionysos başı yer alır (Savaşçın, 1987, s.49).

Yılan bilezikler Helenistik Dönemin yeni takı biçimidir. İ.Ö. 4. yy’da görülen prototipler varsa da bu 300’lü yıllardan itibaren yaygınlaşır, erken dönemler daha az dolambaçlıdır. 3. yy.’lın ortalarından sonra daha dolambaçlı yapılmıştır. Aynı yüzyılın sonlarında aralara yarı değerli taşlar yerleştirilerek, daha süslü bilezikler yapılmıştır. 

5.4. Yüzükler: 

En çok kullanılan takılar arasında yüzükler bulunur. Helenistik dönemde yüzükler süs olarak, mühür olarak, nazar ve büyü amaçlı kullanılırdı. Taşlı yüzükler de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bir önceki dönemin som altın mühürleri de devam etmişti (Meriçboyu, 2000, s.89).

Yüzüklerde farklı süs taşları da kullanılmıştır. Bu taşların bazıları necef taşı ve grena taşıdır. Yılan biçimli bilezikler yanında aynı zamanda yüzüklerde yapılmıştır.

Erken Helenistik dönemde yüzük halkası U biçimlidir. Üstteki kaş halkanın üzerine monte edilir. Bu biçimde bir yüzük bir yüzük, Rize’den gelme toplu buluntu içinde vardır. U biçimli halkası şerit kesitlidir. Dairesel kaşın üzerinde kit hara çalan bir Eros kabartması yer alır. Eros kalıpla biçimlendirilmiş, sonradan kaç üzerine yerleştirilmiştir. Kaşın etrafını biri düz, diğeri boncuklu, iki tel çevirir. Eser İ.Ö. 3. yy ilk yarısına tarihlenir. Aynı mezardan kadın başı kabartmalı bir yüzük daha çıkarılmıştır. Yüzük kaşlarındaki kabarmaların yapım tekniği, bu dönemin özelliğidir. (M.M.Y.O. , 2001).

İ.Ö. 3. yy ortalarında halka boş, D kesitli yüzükler ortaya çıkmıştır. Bu yüzüklerin kaşları geniş oval biçimde ve dışa taşkındır. Halkanın dış kenarları bu kaşın biçimine göre dışa doğru açılarak kaşla birleşir. Bu yüzükler İ.Ö. 2. yy’ın ilk yarısına kadar devam eder. Kaşın kenarı ile halka birleşir, halka boşluğu tam daire biçimini alır ve yüzük halkası ile kaş bazen çok abartılı yapılmıştır. Bu tipteki yüzükler sadece altın değil, camdan da yapılmıştır; yüzük halkası dairesel biçimli, kaşı geniş oval, hafif dışa taşkındır. Bu yüzükte, kaşın ortasındaki taşın bulunduğu yere, kabaşon kesimi biçimi verilmiştir. İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda görülen masif altın yüzüklerin yapımı bu dönemde de sürmüştür(ASD,2001, s.73).

5.5.Baş Süsleri: 

Diadem ve Çelenk olarak iki ana gruba ayrılır.

5.5.1. Çelenkler:

Çeşitli ağaç dallarından yapılmıştır. Bunların çoğu ince altın yapraklıdır. İnce olanlar yaşamda kullanılmaz. Mezar için yapılmıştır. Bazı durumlarda, ölünün yaşarken kullandığı, öldükten sonra mezara bırakılan çelenkler de vardır. Altın çelenklerde yapraklı dallar ve tohumlar bir çembere tutturulur. Bu çember arkada üst üste bindirilerek bağlanır. Çelengin ortasına, çoğunlukla, bir örgeden süs konur. Bunlar Herakles düğümü, iri rozet, katmerli çiçek şeklinde yapılır. Bergama’da bulunmuş meşe çelenginin merkezinde Herakles düğümü ve ortasında bir Eros vardır. Samsun’daki mezarda bulunmuş zeytin çelenginde, kenarı dilimli iri bir rozet bulunur. Çelenklerdeki çemberler yuvarlak kesitlidir (Erzen, 1984, s.83).

5.5.2. Diademler: 

Üç ana gruba ayrılır: a) İnce bir bant üzerinde es süsleri olanlar, b) Alınlıklı ve alınlıksız diademler, c) dörtgen levhalardan oluşanlar,

a)İnce bant biçimli diademlerin erken örneği Rodos Kamerios’ta bulunmuştur. İ.Ö. 7. yüzyıla tarihlenir. İnce altın bant, kalıp baskı ve kalem işi bezeklidir. Şeridin üzerine ortaya doğru irileşen rozetler yerleştirilmiştir. Bu diademe "İon” tipi diyebiliriz. (M.M.Y.O., 1999)

b)Şerit diademlerin üzerinde çeşitli bitkisel bezekleri mitolojik konulu figürlü kabartmalar bulunur. Bu motifler genelde kalıba çakma yöntemi ile yapılır. Bazı örneklerde, kalıp baskı ve kalem işi bezeme yapılmıştır. Düz şerit biçimli diademler azdır, çoğunlukla alınlıklı dediğimiz tapınak alınlığı biçimindedir. Bazı diademlerde ortada üçgen bir çıkıntı olur. Bu tip diadamlere İ.Ö. yüzyılda rastlıyoruz. (Savaşçın, Türe, 1986)

c)Dörtgen levhaların yan yana dizilmesiyle oluşan diademler yapılmıştır. Örnekleri azdır. Dikdörtgen levhalara garnet ya da lal ile iki çeşit süsleme yapılmıştır. Bunlar bir atlayarak dizilmiştir. Önde bu levhalara bağlı, garnet boncuklu sarkaçlar bulunur. Eser, İ.Ö. 3. yüzyılın ortalarına aittir.

5.6. Göğüs Süsü:

Helenistik Dönem’in gösterişli, özel bir takı çeşididir. Örnekleri azdır, İzmit – Tepecik kadın mezarından bir göğüs süsü çıkmıştır. Çok gösterişli ve işçiliği çok iyidir. Göğüs süslerinde merkezde bir ana motif, buna bağlı dört zincir veya şerit bulunur. Ana motif göğsün ortasında durur, zincirlerin ikisi birer omuza, diğer ikisi de belin yanlarına doğru belki bir iğne ile elbiseye iliştirilir. Göğüs süslerinde madalyon da kullanılır (Meriçboyu, 2001, s.178).

5.7. İğneler / Saç Süsleri :

Helenistik Dönem’de iğne örnekleri azdır. Düzce, İstilli Köyü’ndeki bir mezardan altın bir iğne bulunmuştur. İğne topuzu meyve tutan bir el biçimindedir, bileğinde yılan bilezik vardır. Eser, mezardaki diğer buluntulara dayanarak İ.Ö. 2. yüzyılın sonlarına tarihlenir. Bu el, Aphrodite’yi simgelemektedir (Meriçboyu, 2001, s.83).

Helenistik Dönem’de ortası madalyonlu, çevresi altın ağ örgülü saç fileleri yapılmıştır. Bu saç fileleri de az bulunan özel süslerdendir. Bu dönemde kadın topuzlarında hem saç filesi hem de iğneye geçen zincir sarkaç süsler kullanılmıştır. Her iki saç süsünün çeşitleri olması gerekir. Saç fileleri İ.Ö. 3. ve 2. yüzyıllarda kullanılmıştır.

5.8.Elbise Aplikleri:

Elbise aplikleri Anadolu’da İ.Ö.7.yüzyıldan itibaren kullanılmıştır. Çanakkale’de Dardanos’daki küçük mezardan mersin çiçekleri şeklinde aplikler bulunmuştur. Mersin çiçeği, aplik olarak çok kullanılmıştır (P Dergisi, 2000, s.73).

5.9 Düğmeler:

Antikçağ mücevherliğinde düğmeler çok az ele geçmektedir. Yaldızlı pişmiş toprak düğmeler, Selanik yakınındaki Sedes’te bulunmuştur. Düğmeler daha çok süs için kullanılmıştır. Samsun’daki mezardan iki çeşit düğme çıkmıştır. Bu düğmeler iridir ve mine işi ile süslüdür. Birinde, ortada medusa başı ile çevresinde mine dolgulu yaprak dizisi vardır. Diğer düğmelerde ise güneş ve şuaları imajını yapışmıştır. Mineler şerit bölmelidir. Nitelikli işçiliği olan eseleri, İ.Ö. 3. yüzyılın ortalarına aittir (Bingöl, 1999, s.39).

Helenistik dönemde çok pahalı mücevher kullanımı vardı. Bu dönem takılarına baktığımızda İ.Ö. 3. yüzyılın ortalarında yarı değerli taşlar kullanılmaya başlanmıştır. Bununla birlikte biçimlerde çeşitlilik artmıştır. Süslemelerde telkari teknik ağırlıktadır. Aphrodite, Eros ve Nike ile çeşitli hayvan başları takıların vazgeçilmez ana konularıdır.

 aslan başlı halka küpe

Resim 37 : Aslan Başlı Halka Küpe

(Meriçboyu,2001,s.149)

 buzağı başlı altın halka küpe

Resim 38 : Buzağı Başlı Halka Küpe

(Meriçboyu,2001,s.150)

 

menad başlı altın küpe parçası

Resim 39 : Menad Başlı Altın Küpe Parçası

(Kuşoğlu, 1998, s.189)

 

eroslu altın küpe

Resim 40: Eroslu Altın Küpe

(Kuşoğlu, 1998, s.93)

 

 

altın küpe sarkacı

Resim 41: Altın Küpe Sarkacı

(Bingöl, 1999, s.237)

 uçları aslan başlı örgü zincir gerdanlık

Resim 42 : Uçları Aslan Başı Örgü Zincirden Gerdanlık

(Bingöl, 1999, s.238)

 

tohum sarkaçlı herakles düğümü klipsli altın gerdanlık

Resim 43 : Tohum Sarkaçlı, Herakles Düğümü Klipsli Altın Gerdanlık

(Meriçboyu, 2001, s.1699)

 

 halkası şerit biçimli bilezik

Resim 44 : Halkası Şerit Biçimli Bir Çift Bilezik

(Türe, 1986, s.237)

 yılan biçimli altın bilezik

Resim 45: Yılan Biçimli Altın Bilezik

(Savaşçın, 1987,s.15)

 altın antik yüzükler

Resim 46 : Altın Yüzük Örnekleri

(Meriçboyu, 2001,s.180)

 

 zeytin çelengi

Resim 47: Zeytin Çelengi 

(Meriçboyu, 2001,s.182)

 

herakles düğümü motifli göğüs süsü

Resim 48: Herakles Düğümü Motifi Göğüs Süsü

(Meriçboyu, 2001, s.188)

 

 mineli medusa başlı düğme

Resim 49: Mine İşi İle Yapılmış Medusa Başlı Düğme

(Savaşçın, 1987,s.73)

VI. BÖLÜM

ROMA DÖNEMİ

6. ROMA DÖNEMİ TAKILARI

Roma, M.Ö. 8. yüzyıldan başlayarak Güney İtalya’da kurulan Grek kolonileri ve zengin Etrüsk kültürünün etkisi altında kalmıştır. Romalılar daha sonra Helenistik kültürün yayılma alanlarını imparatorluk sınırları içine alıp bu kültürü de kendi yapıları içinde özümseyerek Akdeniz çerçevesindeki son antik kültürü yaratmışlardır.

Romalılar Yunan kültürüne, sanatına büyük hayranlık duymuşlardır. İmparator Augustus, ünlü Yunan metal ustalarını Roma’ya getirtmiştir. Bu ustalar, Yunan antik kaplarını kopya etmişlerdi (Richter, 1955, s.24).

Bu devirde merkez atölyelere başkent Roma da katılır. Roma’daki kuyumcu atölyelerinde çalışan sanatçılar ve zanaatçılar, büyük ölçüde Doğu’dan göç etmişlerdir. Bu yüzden Roma Devri takılarında doğulu karakterler görülmektedir.

Roma Devri’nde belirli heykeller mücevherlerle süslenirdi. Heykellere diademler, küpeler, kol takıları, gerdanlıklar takılırmış (Meriçboyu, 2001, s.65).

Roma Devri kuyumculuğunda yarı değerli taş kullanımı artar. Daha az altın kullanarak çok renkli ve etkileyici görünüm elde etmek isteği, ön plana çıkmıştır. Yarı değerli taş kullanımında yeni bir anlayış ise taşları düzeltmeden, doğal biçimleriyle kullanmaktır. Taşlar gelişigüzel dizilirdi (M.M.Y.O. , 2000).

Romalılar gösterişi sevdiklerinden takılarında taş kullanılmasına önem vermişlerdir.

Roma’da altın işçiliğinde yaklaşık 300 yıl süren kısıtlama döneminden günümüze kalabilen az sayıda takı örneği Etrüsk ve Helenistik kuyumcuların açık etiketlerini taşımaktadır.

Roma Devri’nde takıları kadınlar kullanılırdı. Erkekler yüzük ve diadem takardı. Yüzüklere birçok işlev kazandırılmıştı; askeri rütbeyi ve imtiyaz sahibi kişiyi belirtir, evlenme işareti edilirdi. Bu dönemde birden fazla yüzük takma geleneği başlamıştır.

6.1. Küpeler :

Roma çağı küpeleri biçim açısından oldukça çeşitlilik gösterir. Bu dönemde ortaya çıkan küresel sarkaçlı küpeler –S- biçimi bir halka ile kulağa takılmış ve içleri boş olan küre veya yarıküre sarkaçlarla süslenmiştir. Hellenistik çağda ortaya çıkan halka biçimli basit küpeler Roma döneminde de devam eder. Çok sade olan bu küpe türünde halkalar genellikle düz telden bazen de yivli veya burulmuş tellerde yapılmıştır. Taş veya cam boncuklarla süslenmiş bazı örneklerde ise halka üzerine küçük dış bükey diskler monte edilmiştir. Bu tiplerin genç örneklerinde diskler granüle kürecikler veya renkli taşlarla süslüdür.

Rozetli ve sarkaçlı küpe tipleri zengin bezemeler ile ilgi çekerler. Bu tür küpelerde bazen düz –S- şeklinde askı halkaları kullanılmıştır. Oyma ve dövme tekniklerinin kullanımı ile yapılan rozetler, arkalarına konulan düz bir plaka ile halka üzerine monte edilmişler ve sarkaçlar renkli taş veya cam boncuklarla ve küçük metal plakacıklarla süslüdür. İlk örnekleri Helenistik çağda ortaya çıkan –S-  biçiminde bükülen ince telin bir ucu kulağa takmak için açık bırakılmış, diğer ucu gövdeye sarılarak kapatılmış ve bu kısmına takılan renkli boncuklarla süsleme yapılmıştır (M.M.Y.O. , 2000).

6.2. Gerdanlıklar 

Bu dönemin en önemli sevilen kolye formları Grek kökenlidir. Koza sarkaçlı kolyelerin yanı sıra basit bir zincir üzerine simetrik olarak dizilmiş altın montürlü değişik taşlardan yapılmış kolyeler yaygındır. Bu tür kolyelerde taşların arasına yer yer ajur tekniği ile işlenmiş metal plakacıklar veya metal boncuklarla süslemeler de yapılmıştır. Hellenistik dönemde ortaya çıkan sade altın zincirler Roma döneminde de süreklilik göstermiştir. Yalnız bunların uçları Helenistik örneklerdeki gibi hayvan başları ve benzeri zengin dekorasyonlarla süslenmemiş, basit halka ve çengeller kullanılmıştır. Ayrıca Romalılar bu tür kolyelere para, madalyon veya amuletlerden oluşmuş sarkaçlar takmışlardır (M.M.Y.O. , 2000).

Roma dönemi gerdanlıkları, Helenistik Dönem’in görkemli ve zengin sarkaçlı gerdanlıklar yerine, çoğunlukla zincire amuletik anlamı olan bir sarkaç asılır bazen de kalın bir zincirin ortasına iri bir madalyon konur. Bu madalyonlarda çeşitli süsler bulunur; düz, kameo ve intaglio (kazıma) taşlar, imparatorun sikkesi veya madalyonu gibi. Mısır’daki mumya portreler ile Suriye – Palmyra mezar kabartmalarında, genelde üç-dört, bazen yedi gerdanlığın bir arada kullanıldığı görülür. Bunların bir kısmı boynu sıkıca sarar, bazıları ise uzundur (Meriçboyu, 2001, s.86).

6.3. Broşlar : 

Broşlar az bulunan eserler arasındadır. Palmyra mezar kabartmalarında, hem kadınlarda hem de erkeklerde yuvarlak broşlar görülür. Bu kabartmalarda broşlar kadınlarda sola, erkekler de ise sağa takılmıştır (Bingöl, 1999, s.43).

6.4. Bilezikler :

Bileziklerde Helenistik etkilerin devamı Herakles düğümü motifi ve yılan şekilleri açıkça görülmektedir.

Hellenistik Dönem’de görülen halkası şerit biçimli bilezikler ile yılan bilezikler yanında, Persler’in kullandığı parçalı bileziklerin de devam ettiği görülmektedir. Roma Devri’ndeki geleneksel biçimli bileziklerde üslup farklıdır. Bazı bilezikler Doğu geleneğine uygun, çift ele geçmektedir (Meriçboyu, 2001, s.68).

6.5. Yüzükler :

Romalıların en çok kullandığı takı yüzüklerdir. Evlilik yüzükleri ilk kez Romalılar tarafından kullanılmıştır. Taşlı yüzüklerin yanı sıra paralarla dekore edilmiş tipler ve ajur tekniğinde işlenmiş yüzüklerde çok kullanılmıştır. Ayrıca yüzüklerden rütbe ve sınıf işaretlerini belirten semboller olarak da yararlanılmıştır (Savaşçın, 1986, s.16).

Roma devrinde yüzükler iki ana başlık altında toplanır.

Bunlar;

-İşlevsel – pratik amaçlı yüzükler

-Süs eşyası olarak 

A)İşlevleri olan pratik amaçlı bu yüzükler kendi içinde gruplandırılır;

-Mühür yüzükler

-Asalet ve Rütbe belirten yüzükler

-Nişan yüzükleri

-Tılsım – Nazarlık olarak kullanılan yüzükler

-Anahtar yüzükler

-Zehir taşıyan yüzükler

B)Süs olarak kullanılan yüzükler:

Kadınlar tarafından takılırdı, çocuklarda yüzük kullanırdı. Bu dönemde, değerli metal yüzükler yanında, yarı değerli taşlardan yüzüklerde yapılmıştır. Bu yüzükler çoğunlukla bezemesizdir (Kuşoğlu, 1998).

Üzeri yazıtlı yüzüklerde vardır. Bu yazıtlarda; yüzüğü takanın ismi, adak ise hangi tanrıya verildiği ya da kullanılması için ölüye armağan edilmiştir (M.M.Y.O., 2000).

6.6. Çelenkler :

Roma Dönemi çelenkleri çoğunlukla üçlü yapraklardan oluşmaktadır. Bu üçlü yapraklar kısadır, uç kısımları gösterilmiştir, dipleri ise geniştir.

6.7. Diademler : 

Diademler yaygın değildir. Üzeri kakma veya kalıpla yapılmış kabartmalı diademler devam etmiştir. Bazıları bezemesizdir. Düz biçimlidir (Meriçboyu, 2001).

6.8. Saç Süsleri :

Belli bir sınıfa ait Romalı kibar hanımlar, altın ve taşlarla bezeli saç süsleri takarlardı. Çember biçimli saç süslerinin ön kısımları zincir şeklindedir ve ortasında bir süs yer almaktadır. Saçlara bazen iğne takılırdı. Yine belli bir sınıf için, üzeri taşlarla kaplı uzun saç süsleri yapılmıştır. Bu süsler, başın üzerinden alnın ortasına doğru sarkar şekilde yapılmıştır (Meriçboyu, 2001, s.47).

Altın iğneleri yanında gümüş ve kemik saç iğneleri yapılmıştır. Özellikle topuzu çok gösterişli kemik iğneler, ucuz olduklarından kullanımı yaygındır.

Roma’ya doğudan gelen en iyi zanaatçılar Roma’nın kibar hanımlarına, beylerine birbirinden güzel takılar yapmışlar, onlar için yeni modeller yaratmışlardır.

Romalılar kuyumculuğa iki yeni teknik getirmişlerdir. Bunlardan birisi oyma ve dövme tekniklerinin birlikte kullanıldığı Ajur Tekniği’dir. İlk örnekleri basit ve kaba olan bu teknik, daha sonra Bizanslılar tarafından kullanılan telkari tekniğinin temeli olmuştur. İkinci teknik ise savat tekniğidir. Birkaç metalik sülfürden oluşan savat, metal yüzeyince açılan kanallar içine doldurulup eritilir ve parlak siyah bir süsleme elde edilir. M.Ö. 15. yy’da silahların süslenmesinde kullanılan savat tekniği ilk kez Romalılar tarafından kullanılmıştır. 

disk halkalı altın küpe 

Resim 50: Halkası Diskli Küpe.  "s” Süslü Sarkaç Ucunda Boncuk Asılı.

2.  yy  (Meriçboyu, Y., 2001, s. 203).

 

eros sarkaçlı altın küpe

Resim 51: Basit İnce Halkalı, Eros Sarkaçlı Küpe.  Eros Ok Ve Yay Tutuyor.  Eros Kalıp Baskı ile Yapılmış, Sonra Kesilmiş.

1.  yy (Meriçboyu, Y., 2001, s.203).

 

burma halkalı boncuk sarkaçlı altın küpe

Resim52: Burma Halkalı, Tek Boncuk Sarkaçlı Bir Çift Küpe.  İzmit   Kağıt Fabrikası.

5. yy(Meriçboyu, 2001, s.203).

 

kuş figürlü altın küpe

Resim 53: Altın küpe.  Kanca Ucunda Rozet Yerine Katlanmış Kuş  Var.  Kuşun Ayağına Üç Sarkaç Asılı.  Bu Küpede Sarkaçların Bağlı Oldukları Çubuk Yok.  

3.  yy (Savaşcın ve Türe, 1992, s.345).

 

taşlı ve güverseli altın küpe

Resim 54: Altın Bir  Küpe.  Tek Sarkaç Baskı Ve Güverselerle Kalıpla Elde Edilmiş.  Cam Boncuklarla Süslü. Sarkaç, Kısa Bir   Çubuğa Bağlı.

4.yy. (Ergil, 1983, s.546)

 

cam boncuklu altın küpe

Resim 55: Altın Bir Çift Küpe. Rozet Ve Tek Sarkaç Baskı Kalıpla Elde Edilmiş. Cam Boncuklarla Süslü.  Sarkaç, Kısa Bir Çubuğa Bağlı.

4.yy. (Ergil, 1983, s.34)

 

ince örgü zincirli ve hilal sarkaçlı altın gerdanlık

Resim 56: İnce Örgü Zincirli, Hilal Sarkaçlı Gerdanlık.

1.yy. Sonları. (Meriçboyu, 2001, s.210)

 

örgü zincir kanca klips ve hilal sarkaçlı gerdanlık

Resim 57: Hilal Sarkaçlı, Kanca Klipsli Örgü Zincirden Gerdanlık.                                          

2. yy. – 3.  yy. sonları. (Bingöl, 1999, s.467)

 

örgü ince zincir gerdanlık helios ve athena madalyonlu

Resim 58: İnce Zincirli Gerdanlık. Ortada İri Grena, İki Yanda Birer Madalyon Sarkaç.  Madalyonlarda Athena Ve Helios Başı Var.

2.yy. – 3.yy. (Bingöl, 1999, s.74)

 

sekiz ispitli tekerlek biçimli takı elemanı

Resim 59: Sekiz İspitli Altın Tekerlek Biçimli Takı Elemanı.  İzmir.  

(Bingöl, 1999, s.65)

 

lacivert cam boncuklu altın gerdanlık

Resim 60: Lacivert Cam Boncuklu Altın Gerdanlık. Zincir Baklaları Delik İşi teknikle Yapılmış.  Bergama,

2.  yy. – 3.  yy. (Bingöl, 1999, s.85)

 

sard taşlı altın gerdanlık

Resim 61: Sard Taşı Boncuklu Altın Gerdanlık.  Ortasında Sard Taşı Bir Madalyonu Var.  Çorum,

2.  yy. – 3.  yy(Bingöl, 1999, s.75).

 

uçları topuzlu hilal sarkaç

Resim 62: Uçları Topuzlu Hilal Sarkaç. Hilal Dörtgen Kesitli. Burdur,

1.  yy. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1999, s.65)

                       

herakles düğümü sarkaç

Resim 63: Herakles Düğümü Sarkaç.  Burdur

3.  yy. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

       

 

yuvarlak biçimli altın broş

Resim 64: Yuvarlak Biçimli Altın Broş.Ortasında Taşı Düşmüş İri Bir Yuva Var.Çevresi Yeşil Camdan Taşlarla Süslü. Giresun–Bulancak,

3.yy.  (Higgins, 1980, s.75)

 

zümrüt taşlı inci boncuklu gümüş bilezik

Resim 65: Gümüş Bilezik.  Yuvarlak Kesitli Bilezik Halkasının İki Ucu Arasında Herakles Düğümü Var. Lüleburgaz,

2.  yy. İlk Yarısı, (Onurkan, 1988, s.70)

                    

delik işi zümrütlü süslü bilezik   

Resim 66: Delik İşi Süslü Halkalı Bilezik.Ortasında Zümrüt Ve İnci Boncuklardan Dörtgen Süs Var.  Bu süs Kristograma Benziyor.  Bergama,

6.  yy. –7.  yy. (Meriçboyu, 2001, s.39)

 

altın mühür yüzük                                    

Resim 67: Altın Mühür yüzük.  Sard taşı Üzerinde Kithara Çalan Apollon Var.  Zeminin Çizgi İle Gösterilmesi LampSakos Atölyesi Özelliğidir.  Zonguldak Devrek,

1.  yy. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

 

 

altın mühür yüzük

Resim 68: Altın Mühür Yüzük.  Kırmızı Jasp Yüzük Taşı Yarı Gömüktür.  

2.  yy. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

                      

grena taşlı altın mühür yüzük       

Resim 69: Grena Taşlı Mühür Yüzük.  Dönemi İçin Karakteristik Bir Örnektir.  Düzce – Nalbantköy,

1.yy.  ilk yarısı. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

 kehribar yüzük

Resim 70) : Kehribar Yüzük.  Düz Kaşın Üzerinde Oturan Bir Aslan Var.  Bergama,

2.  yy.–3.  yy. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

altın defne çelengi

Resim 71: Altın Defne Çelengi.

İ.Ö. 3.yy. İlk Yarısı. (Meriçboyu, 2001, s.84)

ANTİK DÖNEMDE ANADOLU TAKILARI

GİRİŞ

Anadolu’da yaşamış tüm uygarlıkları metalleri ve taşları birlikte veya ayrı işleyerek tüm hem kutsal hem de sanatsal amaçlara yönelik, takı ve benzeri sayısız eser üretmişlerdir.

Anadolu, hem birkaç kez, bu konuda çağının merkezi olabilmiş, olağanüstü teknikleri ilk kez uygulamış bu sanatın yaşaması için öncülük etmiş bir bölgedir.

Eski ustalar, sanatkârlar taşları ve metalleri takıda kullanırken, biçim, form, fonksiyon gibi özellikleri, sosyal, teknik ve sanatsal davranışları ile denetlemişlerdir. Bu sanatkârlar iyi bir doğa araştırıcısı, duyguları ve sezileri ile tanıdıkları doğa ile bütünleşebilen teknik, fonksiyonel, tasarım ve yaratıcılık konularında en az günümüzdeki meslektaşları kadar yetenekli olduklarını, diğer taraftan kendilerinden önceki kültür mirasına sahip çıkarken aynı zamanda yeni göçler ile Anadolu’yu ele geçiren değişik uygarlıkların getirdikleri teknik ve üslupları da özümlemişlerdir. Yani Anadolu’da değişik dönemlerde farklı uygarlıklar söz konusu olmasına rağmen tarih boyu birbirini izleyen fakat kopukluklara yer vermeden gelişen bir takı tasarımı üslupları evrimi gelişir.

Her yeni kaynak ve model Anadolu üslupları ile özümlenerek, yöreye özgü bir değer kazanır. Tarihsel gelişim boyu, eskiyi unutmadan yeniye açık ve saygın bir uğraşıyı yansıtan bu gerçek tasarım olayının bağlantılarını göstermesi açısından da önemlidir.

I. BÖLÜM

TAKI GEREÇLERİ

1. TAKI MALZEMELERİ

Takı üretiminde en gerekli metalin altın olduğu tartışmasız kabul görmektedir. Altının yanında başka malzemelere de gereksinim duyulmaktadır. Bu gereçleri inorganik ve organik olmak üzere iki ana başlık altında toplayabiliriz.

1.1.İNORGANİK GEREÇLER

Takı yapımında en çok kullanılan gereçler bu bölümde yer almaktadır. Bunları; madenler, yarı değerli taşlar ve insan yapımı gereçler olarak üç başlık altında inceleyelim:

1.1.1. Madenler

Altın, elektron ve gümüş değerli metaller olarak bilinmektedir. Bunların içinde altın, bulunur bulunmaz kullanılabilir özelliğe sahiptir. Havadan ve sudan etkilenmediği için okside olmaz ve kararmaz. Diğerlerine kıyasla daha kolay işlenir. Bu değerli özellikler ilk Tunç Çağı’ndan itibaren altın ticaretinin giderek artmasına neden olmuştur. Anadolu’da altını rafine edenler de Lydialılar’dır.

Sardes’te 1968 yılı kazı mevsiminde, kentin içinden geçen Paktolos(Sard) Çayı’nın doğu yakasında Lydia altın rafinelerine ait bir atelye ortaya çıkarılmıştır. Etrafı yaklaşık 20–25 metre duvarlarla çevrili bu atelyede tavlama işlemi için ocaklar, içinde maden eritilen birçok kapı yani kal potaları bulunmuştur. Bu belgeler, altının kol işlemiyle elde edildiğini kanıtlamaktadır (Demirtaş ,1990, s.65).

İ.Ö. 14. yy’da Mısır Amarna mektuplarında altının saflığını ölçmek için mihenk taşı kullanılmıştır.

Anadolu çok zengin gümüş yataklarına sahiptir. Tarihin her evresinde bu yataklar ana kaynak olmuştur. Gümüş saf halde çok seyrek ele geçer. Doğal yolla elde edilen elektron madeni içinde bazen gümüş oranı fazladır. Gümüşün ana kaynağı, içinde gümüş olan kurşun sülfit (galena) cevherinde bulunur. Anadolu’da bunu elde etme yöntemi İ.Ö.3 bin yılda gelişmiş gözüküyor.

Gümüşü kurşundan ayırmak için kal işlemi uygulanır. Bu işlem, İ.Ö. 7000 ile 3000 arasında Batı Asya’da yaygındır. Türkiye’nin birçok bölgesinde gümüş içeren kurşun sülfit yatakları vardır. En önemli kaynaklar Çanakkale ve Balıkesir’de, Toros Dağları’nda ve Karadeniz’de bulunur (Savaşçın, 1986, s.75).

Gümüş altına göre doğa şartlarından etkilenerek kararır ve okside olur. Bu sebeplerden dolayı özellikle takı yapımında altın her zaman öncelikli konumunu korumuştur.

1.1.2. Yarı Değerli Taşlar

Yarı değerli taşların kuyumculukta iki ana işlevi vardır. Bunlardan birisi altın ve gümüş takılarda yüzük taşı ve taş kakma olarak kullanılmasıdır. Diğer işlevi ise ziynetten ayrı olarak boncuk, gerdanlık sarkaçları, mühür, yüzük ve bazen de bilezik yapılmasıdır. Yarı değerli taşların süsleyici unsurları yanında her bir taşın sihirli oluşu ve kendine özgü gücü olduğu inancıda yaygındır.

Anadolu’da yarı değerli taşla altının birlikte kullanıldığı en erken örnekler Alacahöyük mezarlarında bulunmuştur. Altının yanında necef ve kırmızı akik boncuklar kullanılmıştır. İ.Ö.3. bin yılın ikinci yarısına tarihlenir. Bu çağda sadece altından yapılmış takılar da vardır. Buna karşın Mısır ve Mezopotamya’da İ.Ö.3.bin yılda, altın ve yarı değerli taşların bir arada kullanıldığı sayısız eser bulunur. Anadolu’da yarı değerli taşların yaygın kullanımı Akhaemenid topraklarındaki kuyumcu atelyelerinde, Helen zevkine uygun tarzda yapılarak bu ülkelere satılmıştır. Bu tip takıların belki bir kısmı Batı’daki atelyelerde de yapılmış olabilir. Hellen dünyasında yarı değerli taşların yaygın kullanımı Helenistik Dönem ile birlikte başlar (Demirtaş, 1990, s.56).

. Lâl veya Grena : Silikatla mineral ailesinden. Parlak kırmızı renkte ve saydam bir taştır. En güzel grena Hindistan kaynaklı olanıdır. Sertlik derecesi 7.5

. Lapizlazuli (Lacivert Taşı) : Altın parıltılı lacivert renkte bir taştır. Çeşitli mineraller içerir ve opaktır. Kaynağı Rusya ve Afganistan’dadır. Ticaret yoluyla Batı Asya’dan gelmiştir. Mezopotamya’da ve Mısır’da çok kullanılmıştır. Sertlik derecesi 5.5

. Kuvartz : Kuvartz ailesine ait taşlar Antikçağ kuyumculuğunda en çok kullanılan taş cinsleridir. Genelde sertlik derecesi 7’dir. Çok çeşidi vardır.

. Amatist : Kuvartz ailesinden. Koyu eflatundan açık leylak rengine değişir. Yüzün taşı ve boncuk yapımında kullanılmıştır. 

. Kalseduvaan veya Kadiköy Taşı : Kuvartz ailesindendir. Kryptokristalin çeşididir. Sert bir taştır. Her yerde bulunur. Boncuk, mühür, yüzük taşı yapımında kullanılır.  Özellikle Pers kültüründe çok yaygındır. Kalseduan ismini Kadıköy’den antik Kalkhedon’dan almaktadır. 

. Akik : Değişik renkli ve aynı merkezli, düzgünce kürelerden oluşan kalseduvan topaklarına "akik” denir.

. Oniks : Akik taşının renkli bantları birbirinden keskin ve düz çizgiler halinde ayrılmış olan cinsine "oniks” denir.

. Kornalin veya kırmızı akik : Genelde kırmızı renktedir. Fakat sarımsı kırmızıdan, kırmızımsı kahverengine değişen çeşitleri de vardır. Yarı saydam, damarlı, sert ve kırılmaz yapısı vardır. Boncuk ve intaglio yapımında her devirde yaygın olarak kullanılmıştır.

. Sard : Kornalinden parlak ve genelde koyu kızılımsı kahve renkte ve damarsız oluşu ile ayırt edilir. Yarı saydam bir taştır. Grena ve kornalin gibi altın takılarda görsel nedenle tercih edilmiştir.

. Krisopraz : Yarı saydam ve yeşil renkte bir taştır. Boncuk ve yüzük taşı olarak kullanılmıştır.

. Jasp : Kuvartzın masif çeşidi. Opak ve çeşitli renklerdedir. Jaspın Türkiye’de Uşak – Salihli arasında yatakları vardır. Koyu portakal rengi cinsi Roma Devri yüzük taşlarında çok kullanılmıştır.

. Safir : Korindon cinsi saydam bir taştır. Serttir. Helenistik’te az vardır. Roma Devri ve Ortaçağ’da çok kullanılmıştır.

. Topaz : Sert, çift kırılganlı ve saydam bir taş cinsidir. Roma Devri’nde kullanılmaya başlamıştır. 

. Turmalin : Erguvan renkte saydam bir taştır. Roma Devri’nde, daha çok da Ortaçağ’da kullanılmıştır.

. Yakut : Korindon cinsi saydam bir taştır. Pembeden koyu kırmızıya değişen renkleri vardır. Hellenistik Dönem’den itibaren kullanılmıştır.

. Zümrüt : Beryl çeşidi değerli bir taş cinsidir. Saydam olan zümrüt, soluk yeşilden koyu yeşile değişen renkler içerir. En çok altında takılarda kullanılmıştır. Roma Devri’nde, pahalı olduğu için cam taklitleri yapılmıştır. Antikçağ’da kabaşon tarzda kesilip, kullanılıyordu (Temurlenkoğlu, 2001, s.34).

1.1.3. İnsan Yapımı Gereçler

Bunlar cam ve pişmiş topraktan yapılmıştır.

1.1.3.1. Cam : 

Antik cam silis, kalsiyum karbonat, sodyum veya potasyumlu alkili karışımından oluşur. Özelliği olmayan yapay bir üründür. Saydam, yarı saydam ve opak türleri bulunur. En erken cam cinsi malzeme Mezopotamya ve Mısırda İ.Ö.5. bin yılda taş veya taş taklidi pişmiş toprak boncukları sıralamada kullanılmıştır. Özellikle Roma Devri’nde cam takılar, altın ve yarı değerli taş taklidi olarak kullanılmıştır (M.M.Y.O.1999).

1.1.3.2. Pişmiş Toprak: 

Sırlı ve sırsız olmak üzere iki çeşitli vardır. Sırlı pişmiş toprak fayans adıyla bilinir. Fayans, İ.Ö. 5. bin yılda Mezopotamya ‘da sonra da Mısır’da görülür. Mavi, yeşil ve sarı renklerde yapılmıştır. Çok çeşitli biçimlerde, fayans boncuklar, sarkaçlar, mühürler ya da ev aksesuarları türünde nesnelerin yapımında kullanılmıştır.

Sırsız pişmiş toprak takılar altın görünümü vermek için yaldızlanmıştır. Bazen kırmızı ve mavi renklerle boyanır. Yaygın değildir (M.M.Y.O.1999).

1.2.ORGANİK GEREÇLER 

Kara ve deniz hayvanlarının iskeletleri, dişleri, kabukları ile organik fosiller bu gruba girer. Kolay işlenirler. Organik olduklarından hava ve sudan çabuk etkilenerek bozulurlar. Bunlar, fildişi, kemik, kehribar, inci, deniz kabukluları, mercan, boncuk dizimi ile ilgili gereçler.

1.2.1. Kehribar: Reçine fosilidir. Sarı ve kırmızıya bakan kahve renkte, yarı saydam veya opak bir maddedir. Kolay işlenir, neolitik Çağ’dan beri kullanılmıştır. Kehribarın ana kaynağı Ren ve Tuna nehirlerinin arasında kalan kuzey çizgide bulunur ve Batlık kehribarı adını alır.

1.2.2. İnci: İnci kesilmez, parlatılmaz. En erken İ.Ö.5. yy da İran’da görülür. İnci, Basra Körfezi ile Hindistan’da çıkarılır. İnci takılarda boncuk olarak, iğne topuzu olarak kullanılmıştır. Taksit inciler sedeften ve camdan yapılmıştır. İnci dayanıksız bir maddedir. Antikçağ’da en değerli gereçler arasında kabul görmüştür. 

1.2.3. Fildişi: Yüzük, bilezik ve boncuk gibi takılar yanında ev aksesuarı, mobilya süslemesi ve benzeri lüks eşyanın yapımında kullanılmıştır. Fildişi, İ.Ö. 3. bin yıldan beri bilinir. Afrika’nın doğusundan ve Hindistan’dan getirilmiştir.

1.2.4. Kemik: Organik gereçler içinde en dayanaklı malzemedir. Neolitik Çağ’dan itibaren kullanılmıştır. Bilezik, boncuk, amulet, süs iğneleri, sarkaçlar yapılmıştır.

1.2.5. Deniz Kabukluları: En erken kullanılan gereçler arasındadır. Önemli ticaret malı olmuşlardır. İ.Ö. 2000’de Akdeniz Kabukluları, Orta Avrupa Alpleri’nde görülür. Deniz salyangozu kabuğu, bereketi simgeler. Altın ve taş taklitleri yapılmıştır. Deniz salyangozu Asya ve Afrika’nın bazı yerlerinde para olarak kullanılmıştır.

1.2.6. Boncuk Dizimi İle İlgili Faaliyetler: dayanıklı olan değerli metal tellerden başka organik iplik tarih boyunca kullanılmıştır. Organik iplik, İ.Ö. 4. Bin yılda Mısır’da kuru kalmış mezarlarda bulunmuştur. Bunlar sebze lifleri ve belki keten lifleridir. Üç veya daha fazlası beraber bükülür ve bunun gibi teller her devirde ve her yerde vardır. Hayvan tüyleri iplik olarak kullanılmıştır. At yelesine alt kılların kullanımı Miladi yıllara iner. Mısır’da fil, zürafa ve inek kullarından yapılmış iplik bulunmuştur. Organik olduğu için bu tür gereçler kuru iklime sahip Mısır’da ele geçmiştir  (Savaşçın, 1985, s.89).

II. BÖLÜM

    

   KUYUMCULUK

2. KUYUMCULUK TARİHİ

Kuyumculuğun tarihi, İ.Ö. 4. bin yıla kadar inmektedir. Bunu belgeleyen örnekler Anadolu’da, Trakya’da ve Mezopotamya’da ele geçmiştir. İ.Ö. 3. bin yılın ortalarına doğru, eski dünyanın tüm yerleşmelerinde, kuyumculuktaki yapım ve süsleme tekniklerinin tam anlamıyla geliştirildiğini kanıtlayan çok sayıda eser bulunmuştur (Meriçboyu, 2001, s.63).

Kuyumculuk ve takı çeşitleri konusundaki bilgilerimiz İ.Ö. 7. bin yüzyıldan sonra çoğalır. Bunun nedeni hem buluntuların hem de antik çağ yazılı kaynakların çok olmasıdır. 

Kuyumculuk teknolojisi ile takıların biçim ve isimlerini; yazılı kaynaklardan, Antik vazo resimlerinden, duvar resimlerinden, sikkeler ve heykeller üzerindeki takı betimlerinden öğreniyoruz. Kazılardan çıkan takılarla, arkeolojik belgeler ve yazılı kaynakların bilgileri birleşince birçok bilinmeyen, kuşkusuz daha kolay aydınlanabilmektedir (Savaşçın, 1986, s.75).

Kuyumculukta yapım ve süsleme teknikleri farklıdır. Bu nedenle ilgili konuyu ayrı ayrı ele alarak inceleyelim:

2.1. YAPIM TEKNİKLERİ

Bir kuyumcu ustası herhangi bir takıyı yapabilmesi için altın levhaya, tele ve kalıplara gereksinim duyar.

2.1.1. Metal Levha

Metal külçe örs üzerinde tavlanarak dövülür. Altın dövmede düz değil yuvarlak ağızlı çekiç kullanılmalıdır. Çekici aşağı doğru vurarak en iyi sonuç elde edilir. Saplı çekiçler İ.Ö.1. bin yıl içinde kullanılmaya başlanmıştır. Daha önce elle tutulan küçük küçük ağızlı çekiçler kullanılmış. Metal külçe tavlama yardımı ile kalın bir levha haline getirildikten sonra, bunu istenilen inceliğe getirmek için levhalar deri, papirüs veya kumaş tabakaları arasında dövülür. Bazı varaklar dövme işleminde kullanılan malzemenin izlerini taşırlar. Varak kalınlığı 0,1 mm. civarında olmalıdır. Altın kaplamalar içinse 0,01 mm. kalınlık idealdir. İstenilen kalınlıktaki levha elde edildikten sonra, yapılacak işe göre beş metottan biri seçilir. Bunlar; kakma, kalıp baskı, sıvama darp ve kalıba çakmadır (Savaşçın, Türe, 1986, s.90).

2.1.1.1. Kakma : 

Arkeoloji literatüründeki repousse’nin Türkçe karşılığıdır. Kakma hem takı yapımında hem de takıya kabartma yapmada, aynı zamanda takının tamamlanmasını sağlayan çok önemli bir yöntemdir (Meriçboyu, 2001, s.65).

Repousse tekniğinde, granülasyon, telkari gibi çok eski bir mitoloji çalışması olup, altın, gümüş gibi malzemenin takı, kutu, vazo vb. kullanım eşyası üzerine bezenmesi yöntemi çok sık kullanılmıştır. Repousse çalışmasında işlenecek metal levha esnek bir zemin üzerine yatırılır. Değişik uçlu kalemler ve çekiç yardımı ile dövülerek istenilen form verilir.

Anadolu kuyumculuğunda bu tekniğin kalkma, çakma, çarpma gibi adları vardır. Çalışılacak olan ürünün özelliğine göre, metal iç ve dış yüzeyinden darbelerle şekillendirileceği gibi, her iki yüzey kullanılarak ta çalışılabilir. Dövme işleminin, metalin kırılma ve kopmasına meydan vermeden yapılabilmesi için çekiç darbelerinin, metal levhadan esnek bir zemine aktarılması gerekir. Bu amaçla kullanabilecek zemin, tahta, kurşun veya zift olabilir. Antikçağ’da bu zeminin balmumu ve kil karışımından yapıldığı sanılmaktadır. Daha sonra zift kullanılmıştır. Zift, istenen esnekliği kazanabilmesi için önce eritilir; reçine, iç yağı, tutkal, ince kum, kil veya dövülmüş tuğla tozu gibi malzemelerden biri veya birkaçı, ergimiş zifte değişik oranlarda katılarak soğutulur. Bu karışım tam soğumadan hem darbelere karşı destek olabilecek sertlikte, hem de gereğinden fazla darbelerin metal levhaya zarar vermeden, metal zift yüzeyinden ziftin içine iletimi sağlayabilecek esnekliktedir. Söz konusu zift karışımı, yarı küre formlu, ağır bir demir kap içine doldurularak çalışılırsa, kum torbası veya simit şeklindeki yastıklardan demir kabın yere oturma şekli de değiştirilebilir (Erginsoy, 1978, s.85).

2.1.2. Kalıp Baskı : 

Kakmanın mekanik yöntemidir. Bu yöntem ile aynı motifi tekrar tekrar yapabilme olasılığı ve kolaylığı vardır. Bu kalıplar metal çubuk şeklindedir. Bir ucunda kabartma halindeki motif bulunur, diğer ucu ise düzdür. Yatak üzerine yerleştirilen ve önceden tavlanmış levhanın arka yüzüne yerleştirilen kalıbın diğer ucuna çekiçle vurulduğunda, kalıptaki motif kabartma halinde metal levhaya çıkar. Takı elemanı tam plastik biçimde ise işlem tekrarlanır ve sonra elde edilen iki parça lehimle birleştirilir (Savaşçın, 1987, s.78).

Kalıp baskı yöntemi sadece metallere uygulanmaz. Cam hamuru boncuklara, pişmiş toprak kabartma deseni yapmada da kullanılmıştır. Şimdiye kadar ele geçen en erken kalıplar, Uşak Müzesindedir. Bunlar Uşak – Güre çevresindeki Tümülüslerde bulunmuştur. İ.Ö. erken 5. yüzyıla tarihlenirler, Anadolu – Pers Dönemi eserleridir. 

2.1.1.3. Sıvama (Kalıp Üzerinde Çalışma) : Tunç ya da ahşap bir kalıp üzerinde ince metal levha ovularak ve gerektiğinde çekiçlenerek kalıbın biçimini alması sağlanır. Yapılacak işe göre ön ve arka kızımlar ayrı ayrı biçimlendirilir ve sonra lehimle birleştirirler. Uçları hayvan ve insan başlı bilezikler bu yöntemle yapılmıştır. Sarmal küpelerde bu yöntemle yapılır. Düşük alaşımlı bakırdan yapılmış çekirdek kalıp üzerine ince altın veya gümüş levha bu yöntemle kaplanır ve kalıp içinde kalır. Kalıbın içte kalması küpenin bozulmamasını da sağlar. Büst madalyon gibi yüksek kabartmalar da sıvama metoduyla yapılmıştır. Takı yapıldıktan sonra süslemeleri eklenir. Yine Uşak çevresinde bulunmuş sıvama kalıpları erken 5. yüzyıla tarihlenir. Uşak Müzesi’nde sayıca çok bulunan bu kalıplar aynı zamanda çok çeşit içerir  (Meriçboyu, 2001, s.98).

2.1.1.4. Darp : 

Kalıp baskı yöntemine benzer. Aradaki fark kalıptaki desenin kabartma değil, oyularak yapılmış olmasıdır. Yatak üzerine yerleştirilen levhanın ön yüzüne dişi kalıp darbesiyle motif kabartma halinde çıkar. Levha kalın olduğu zaman darp yöntemi ile desen yapılır. Arkası düz kalır. Bu metot az kullanılmıştır (Türe,  Savaşçın, 1987, s.56).

2.1.1.5. Kalıba Çakma : 

Tekrarlamalı mekanik bir yöntemdir. Diademler, boncuklar ve bazı küpeler bu metotlar yapılmıştır. Bu işlem karmaşık bezemeli objelerin kopyalarını, zorlanmadan yapabilme kolaylığını sağlar.

2.1.1. Tel

Kuyumculukta tel, takıların süslenmesinde ve aynı zamanda takı imalatında kullanılır. Telin elde edilmesi için dört ana metot vardır. 

•Metal parça burularak, yuvarlak şekil alana kadar taç veya tunç levhalar, silindirler arasında yuvarlanır.

•Metal parça çekiçlenir.

•Tel haddesi kullanılır. Bu, dörtgen biçimli kalın bir metal levha şeklindedir. Büyük değildir, iki ucunda delikler vardır. Bu deliklerle istenilen incelikte tel elde edilir. Bu yöntem, İ.Ö. 4. yüzyıldan itibaren görülür. Buna paralel olarak takıları süslemede telkari yöntemler çok kullanılmıştır. 

•İçi boş tel yapmak (Savaşçın, 1986, s.84).

Telden sadece takıyı süslemede veya takıyı yapmada yararlanılmaz. Telin diğer ana işlevi zincir yapımında kullanılmasıdır.

2.1.3. Döküm Tekniği

Ekonomik nedenlerle değerli metalden döküm pek yapılmamıştır. Metal levha ile şekil vererek takı üretmek her zaman daha ucuz olmuştur. Tunç, demir, kurşun gibi ucuz metalleri ile döküm tekniğinde takılar ve diğer nesneler yapılmıştır. Gerektiğinde kural dışı olarak fibula, küpe, yüzük, bilezik, broş gibi takılan altın ve gümüşten döküm tekniğinde imal edilmiştir. Takı kalıpları genelde yumuşak taştan yekpare veya birkaç parça halinde yapılırdı. Parçalı kalıplar ahşap çivilerle birbirine tutturuldu (Savaşçın, 1986, s.42).

2.2. SÜSLEME TEKNİKLERİ:

Çeşitli süsleme yöntemleri vardır. Bunların kullanımları devirlere göre azalır veya çoğalır. İlk çağ’ın dünyasında belli devirlerde bazı süsleme teknikleri moda diyebileceğimiz yaygın ve yoğun şekilde uygulanır. Takılarda sadece biçimler değil süsleme yöntemleri de dönem belirlemeye yardımcı olmaktadır (Savaşçın, 1986, s.56).

Süsleme teknikleri ilk Tunç Çağı’ndan beri bilinmektedir ve kullanılmaktadır.

Süsleme tekniklerini inceleyecek olursak;

2.1.1. Metale Eklemeler Yaparak Süsleme:

Telkari (filigre), güversel (granülasyon), küçük süslerin lehimle tutturulması bu grupta yer alan yöntemleridir.

2.1.1.1.Telkari : Çeşitli biçin ve kalınlıktaki tellerle takının üzerine süsleme yapmaktadır. En çok bükme ve boncuklu tel kullanılmıştır. İ.Ö. 4. yüzyılda tel haddesi ince tel yapma olanağı bulmuşlardır.

Hellenistik Dönem takıları telkari yöntemle süslenmiştir. Güverse süsleme gerektiğinde kullanılır. 

2.2.1.2. Güverse : Takılar, metal işlemeciliğinde ki gelişmeye bağlı olarak küçülüp, çalışmalar inceldikçe, çok zaman alan kakma tekniğinden vazgeçilmiştir. Bunun yerini içi dolu küçük küreciklerden metal yüzeyini bezemesiyle, takı yüzeyinde komposizyonlar oluşturmak şeklinde tanımlanan güverse tekniği aldı (Savaşçın, Türe, 1986, s.46).

Güverse ile motiflerin içine dolgu süsleme yapılır. Piramit biçimli öğelerin yüzeyleri kaplanır. Dış çizgiler ve bazı ayrıntılar güverse ile belirtilir. 

2.2.1.3.Küçük Süslerin Eklenmesi: Rozet, çiçek, yaprak, tahıl taneleri, çifte balta gibi ekler, diğer işlemler bittikten sonra lehimle sabitleştirilir. Efes Artemis Tapınağı adak buluntuları arasındaki küpelerde, iğne topuzlarında, broşlarda bu türde süsler çokça vardır. Bu süsler, takıları daha gösterişli ve etkileyici kılmaktadır. (Savaşçın, Türe, 1986, s.47).

2.2.2. Metale Başka Madde Ekleyerek Süsleme : 

Bu grupta mine işi (emaye), savatlama (niello) ve taş kakma (inlay) teknikleri bulunur. Bu yöntemlerle çok renkli görünüm elde edilir.

2.2.2.1. Mine işi : 

Ana maddesi camdır. Metal yüzeyler üstüne, yüksek ısı uygulanarak cam benzeri bir sır katmanın kaynaştırıldığı bezeme tekniğidir. Mine, toz cam ve metal oksit karışımından yapılır. Metal oksitlerin katılımı ile çeşitli renkler elde edilir. Mine renkleri mavi, turkuaz, yeşil, siyah, kahverengi, beyaz ve kırmızıdır. Altın üzerine kırmızı mine yapımı ustalık ister (Savaşçın, Türe, 1986, s.69).

2.2.2.2.Savatlama:

Altın ve gümüş zemin üzerinde derin olmayan yuvarlara savat doldurulur. Savat, gümüş sülfitli siyah renkte bir eriyiktir. Metal üzerinde savatlama ile elde edilen zıt renk, desenin çok daha belirgin ortaya çıkmasını sağlar. Savatla süslü kısımlar, ana zeminle aynıdır. Bu teknik, Helenistik’te başlamış, Roma ve özellikle Bizans Devletleri’nde rağbet bulmuştur. Genç Antik Dönem’e ait altın evlilik yüzüklerinde figürler savatla yapılmıştır.

2.2.2.3. Taş Kakma:

Taş kakma İ.Ö.4 bin yılsonundan beri kullanılır. Görüntüsü mine işine yakındır. Taş kakmada yuvaların içine kesilmiş renkli taşlar yerleştirilir, mine de ise cam tozu yerleştirilir (Savaşçın, Türe, 1986, s.50).

2.2.3. Kesme-Oyma Yöntemi ile Süsleme:

Bunlar kazıma ve delik işi yöntemleridir.

2.2.3.1. Kazıma:

Metalin ön yüzüne bir desenin kazıyarak yapılması işlemidir. Keskin uçlu bir kalem desenin üzerinde eğri tutularak, arkasından çekiçle vurulur. Bu darbe ile altının yüzeyinden yonga şeklinde parçalar çıkartılır. Kazıma yöntemi kalın levha ile olur. Döküm yüzüklerin üzerinde kazıma motifler bulunur. Kazıma yöntemi yarı değerli taş üzerinde ise buna "intaglio” denir (Savaşçın, Türe, 1986, s.87)

2.2.3.2. Delik işi (Opus interrasile):

Bu metotla objenin yüzeyini keserek ve delerek istenilen motifler yapılır. Bu işlemde motif levhanın üzerine önceden çizilir ve buna göre kesilir. Delik işi süsleme İ.Ö.3. bin yılından beri kullanılmaktadır. Roma Devri’nde bu teknik doruk noktasına çıkmıştır.

2.2.4.Altın ve Gümüş Kaplama / Yaldızlama 

2.2.4.1. Kaplama:

Çok ince altın ve gümüş varaklar, daha ucuz olan başka bir metal, ahşap gibi maddelerin üzerine kaplanarak yapılır. Mekanik bir yöntemdir (Meriçboyu, 2001, s.65).

2.2.4.2. Yaldızlama: 

Kaplamaya göre daha dayanaklıdır. Kimyasal yöntemle elde edilir. Altın tozu ve cıva karışımı metal, cam ve pişmiş topraktan yapılmış nesnenin üzerine sürülür, sonra fırınlanır. Yüksek ısıda cıva buharlaşıp uçar ve geriye kalan altın, nesnenin üzerine yapışır (Savaşçın, Türe ,s.43).

2.2.5. Lehim

İlkçağda kuyumcu ustaları saf altındaki lehim için, yüksek gümüş miktarlı elektron kullanmışlardır. Saf altının erime derecesi 1064 ‘tür. %40 gümüşü alan elektron, yaklaşık 30 derece daha düşük ısıda erir. Böylece lehim yapılabilir. İçinde gümüş olan altına bakırda eklenerek, erime derecesi düşürülmüştür (Savaşçın, Türe, s.65).

Daha parlak lehim istenirse biraz daha gümüş eklenir. Gümüşe yapılacak lehim ise gümüş ve bakır alaşımıdır.

2.2.6. Bitirme İşlemleri:

Takılar imal edildikten sonra son işlemlere başlanır. Önce alet izleri, lehim fazlalığı ve başka çirkin görüntüler yok edilir. Bunun için bazı kimyasal işlemler uygulanır. Antik kaynaklarda asitli karışımlara ait reçeteler mevcuttur. Bunlar en çok sirke, şap, salamura ve idrardır. Bunlar kuvvetli asittir. Plinius’ta ve Leiden Papirusu’nda altın ve gümüşü temizlemek için şap kullanımı tarif edilmiştir. Asitle temizleme sırasında, asit metal üzerinde fazla kalırsa sadece kötü görüntüleri yok etmez, altın ve gümüşün rengini de bozar. Buna dikkat etmek gerekir. Altının özgün görünümü daha çekicidir. Bazı asitli karışım reçetelerinde altını renklendirme metotları anlatılır.

Takılardaki kötü görünümler yok edildikten sonra cilalama işlemine geçilir. Cila yapmak için çeşitli maddeler kullanılmıştır. Bu maddeler yapışkan reçine ile karıştırılmış bazı yağlardır. Bunlar objenin üzerine küçük bir ahşap parçası, sert bir fırça ve benzeri bir araçla sürülür. Daha sonra parlatılır. Parlatmak içinde çeşitli maddeler kullanılmıştır. Bunlardan biri hematit veya sarı renkli demir cevheri tozudur ki bu toza kuyumculukta "perdah tozu” denir. Altını parlatmada kullanılır. Plinius ve Leiden Papiruso’nda tarif edilen bir yöntemde, tuzlu suya batırılmış koyunyünü önerilmektedir. Gümüş, doğal tebeşir tozu ile parlatıldığında iyi sonuç vermektedir (Savaşçın, Türe, 1987, s.93).

Diğer bir parlatma maddesi, yaygın kullanılan kumdur. İnce taneli kum ile mücevherler kalın taneli kum ile de yarı değerli taş yüzeyleri ile geniş yüzeyli metaller parlatılmıştır.

   III. BÖLÜM

İYON / LYDIA

3. İYON / LDYIA’DA TAKI

İyon ve Lydia kültürlerine ait takıları, ayrı ayrı ele alıp incelediğimiz belgeler çok azdır. Lydia, Batı Anadolu kıyılarındaki İyon kültüründen, İyon Kültürü de Lydia’dan etkilenmiştir. Bu iki kültürün eserleri Efes Artemis Tapınağı adak çukurunda, diğer bir deyimle Artemision’da bulunmuştur. Başka bir buluntu ise Uşak çevresindeki tümüslerde ele geçmiştir. Sayıca çok daha az olan bu eserlerin bir kısmı Lydia kültürüne aittir.

Lydialılar ilk sikkeyi bulan kişilerdir. Bunun yanında ilk gazino, agora’da ilk serbest Pazar saf altın elde edilen ilk rafineri gibi ilklere de sahip olmuşlardır. Bu özellikler, Lydialılar’ın iyi tüccar olduklarını gösterir (Erginsoy, 1984, s.54).

Lydia’da fildişi oymacılığı ise altın işçiliği çok üst düzeyde idi. Sardes kazılarında rafinerilere yakın konumunda kuyumcu dükkânlarının varlığı saptanmıştır ("Erginsoy, 1984, s.134).

İyon kuyumculuğunun kökeni Lydia’dır. Bu nedenle İyon’ya Krallıklarıyla birlikte zaman zaman Lydia egemenliği altında kalmıştır.

Bu dönem takılarında her bölgenin belli bir dinsel anlam taşıdığı görülür.

3.1.Küpeler: 

Küpeler; hilal biçimli, sandal biçimli ve sarmal sarkaçlı olarak 3’e ayırabiliriz. Hilal küpeler ile sandal biçimi küpe süslemelerinde, Tanrıça Artemis’in özelliklerini yansıttığı görülür. Küpe süslemelerindeki bitkiler, tahıllar, arı gövdeleri tanrıçayı yansıtır (Ege ve Yunan Tarihi, 1971, s.45).

3.1.1.Hilal Küpeler :

Artemision’nda altın ve elektrondan yapılmış hilal biçimli küpe örnekleri çok sayıda bulunmuştur. Hilal küpeler kendi içlerinde üçe ayrılır. İlk grupta düz ve ince hilalin bir ucu incelerek devam eder ve kulak kancasını oluşturur. En basit hilal küpe biçimi ve aynı küpelerde hilalin bazen bir ucu bazen de iki ucu topuzludur. Üçüncü grup küpelerde hilal uçları topuzludur ve hilalin ortasında ayrıca bir çember süs bulunur. Hilal küpeler ince bir levhanın kıvrılmasıyla yapılmış süslemeleri ve çengeli sonradan eklenmiştir (Akurgal, 1993, s.73).

3.1.2. Sandal Tipi Küpeler :

Küpenin kesiti sandala benzediği için bu ismi almıştır. Sandal tip Efes küpeleri Geç Asur etkileri taşır. Sandal tipi küpelerin bir kısmı yuvarlak, diğer bir kısmı da sivri kesitlidir. Yuvarlak kesitliler kalıp baskı metoduyla şekillendirilmiştir. Küpelere şekil verildikten sonra süslemesi yapılır, üstteki içbükey boşluk düz bir levha ile kapatılır, birleşme yerlerine boncuklu tel geçirilir ve son olarak kulak halkası eklenir (P Dergisi, 2000,s 45).

3.1.3. Sarmal Küpe Sarkaçları : 

Kazıda, onbir tam ve birçok da parça küpe ele geçmiştir. Sarmal küpe sarkaçları iki çeşittir. Omega biçimi olarak isimlendirilen örneklerde; üstteki halka kısadır ve alttaki uçlar çapraz yaptıktan sonra yukarıya doğru döner. Sarmal küpe sarkaçlarında ikinci çeşidi oluşturan örneklerde ise; küpe halkası uzundur ve altta çapraz yaptıktan sonra yukarıya doğru dönen uçlar kısadır (P Dergisi, 2000, s.25).

Sarmal küpe sarkaçları, Doğu Yunan Dönemi’nde Ege dünyasında görülür. 

3.2.Gerdanlıklar / Sarkaçlar

3.2.1.Gerdanlıklar:

Efes Artemision kazılarında gerdanlıklara ait boncuklar ele geçmiştir. Bunların çoğu küresel ve bezemesizdir, çeşitli boyutlardadır. Artemision’da çok değişik biçimlerde ve süslü başka boncuklar da bulunmuştur. Buna karşın tüm bir gerdanlık ele geçmemiştir.

3.2.2. Sarkaçlar:

Efes’te boncukların yanı sıra sarkaçlarda bulunmuştur. Bunlar gerdanlıkların ortasına veya tek olarak asılıyordu. Efes Artemision’da ilk örnek kadın heykelciği şeklinde altın sarkaçtır. Döküm tekniğinde yapılmış ve halkası sonradan eklenmiştir (Türe, Savaşçın, 1986, s.73).

Doğrudan tanrıçayı betimleyen sarkaçlardan başka, tanrıçanın sembollerinden de sarkaçlar üretilmiştir; atmaca, hilal gibi. Takılar arasında uçan böcekler de konu edilmiştir. İlginç bir sarkaç piramidal mühür biçimindedir. Mühür sard taşından yapılmıştır ve dörtkenarlıdır.

3.3. Broşlar:

Bu grupta Efes’ten beş, Uşak’tan bir eserimiz vardır. İlk örnek atmaca biçimli broştur. Efes atmacaları Artemis’in sembolü olarak koruyucu anlam ifade eder bu, Mısır’daki inançla özdeştir (Bean, 1995, s.123 ).

Altın broşlardan başka kemik broşlar vardır. Çift disk biçimli broşların kökeni Ege’dir. Arkeoloji literatürde bunlara "gözlük fibula” denilmektedir.

3.4.Fibulalar :

Efes Artemision eserleri arasında elektron ve altından yapılmış çok küçük fibulalar vardır. Yakın bir geçmişte, Efes Artemis tapınağı kazısında daha büyük boyutta fibulalar bulunmuştur. Fibula, çengelli iğne demektir. Anadolu tipi fibulaların yay kısımları yarım daire, kilit plakaları el biçimindedir. Yayların üzerinde çeşitli halka süsleri vardır. Efes Artemision’da bulunmuş elektron fibula yarım daire yayı ve el biçimi plakasıyla Anadolu özelliğindedir (Akurgal, 1993, s.83).

Efes Artemision’da son yıllarda bulunan bazı altın fibulalar at nalı biçimindedir. Uşak eserleri arasında ise dört fibula vardır. Anadolu tipindedir. Bunlardan biri gümüştür, üzerinde altın halka süsler vardır. Bir çift gümüş fibulanın iğneleri ise tunçtur. Fibulalar çift yapılır, giyside sağa sola takılırdı (Eski Çağ Tarihi Hakkında, 1984, s.63).

Fibulalar yapıldıkları bölgelere göre farklılıklar gösterir. Anadolu, adalar ve Suriye – Filistin tiplerindeki fibulaların kendilerine özgü biçimleri vardır. Batı Anadolu’da adalar tipinde, genelde Güney-Doğu Anadolu’da Suriye – Filistin tipinde fibulalar ele geçmektedir. Bunların hepsi tunçtan yapılmıştır. Gümüş ve altın örnekler çok ender bulunmaktadır ("Eski Yunan Dininde ve Mitolojisinde Artemis”, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1986, s.37).

3.5. Topuzlu İğneler :

Topuzlu iğneler saç ve elbise içindir. İ.Ö. 3. bin yıldan itibaren görülür. Efes Artemision iğneleri tapınağa adak olarak sunulmuşlardır. Çok sayıda iğne bulunmuştur. Bunları elektron, altın, fildişi ve kemikten yapılmıştır. İğne topuzlarında altın, elektron, gümüş, necef, Dumalı kuvartz, kehribar, yaldızlı pişmiş toprak gibi gereçler kullanılmıştır  (P Dergisi, 2000, s.87).

Efes iğneleri özgün eserlerdir. Uşak iğneleri, Efes iğnelerinin Lydia ağırlıklı olduğunu gösteriyor. 

3.6. Aplikler:

Efes Artemis Tapınağı’nda kumaşa dikilen çok sayıda altın aplik bulunmuştur. Değerli metal levhadan kesilmiş aplikler, göçerlerin giysi, çadır ve tentelerini süslemiştir. Efes apliklerinin süslemeleri Batı Anadolu özelliği taşır. Efes’te bulunanlar elbise aplikleridir. Bu apliklerin çoğu heykel kaidesi üzerinde bulunmuştur. Aplikler çoğunlukla dörtgen, yuvarlak ve yıldız biçimlidir (P Dergisi, 2000, s.97).

 

Bu dönem takılarında her takıda bir dinsel anlam taşıdığını görüyoruz. Binlerce yıl sonra Anadolu insanı dinsel olmasa da, yemeni kenarlarına konuşan oyalar yaparak, çorap ve kilimleri konuşan motiflerle örerek, dokuyarak bu geleneği sürdürmüştür.

hilal biçimli küpe 

Resim 1: Hilal Biçimli Küpelerde 2 Örnek

(Savaşçın, 1984,s.15)

 

sandal tipi küpe

Resim 2: Sandal Tipi Küpe 

(Savaşçın, 1984,s.15)

 

elektron boncuklu gerdanlık

Resim 3: Elektron Boncuklu Gerdanlık 

İ.Ö. 7. yy. (Türe, 1987, s.34)

 meşe palamudu boncuklu gerdablık

Resim 4: Meşe Palamudu Boncuklu Gerdanlık 

(Türe, 1987, s.33)

 

badem boncuklu gerdanlık

Resim 5: Badem Boncuklu Gerdanlık

(Erginsoy, 1978, s.67)

 altın külçe sarkaç

Resim 6: Altın Külçe Sarkaç

(Meriç Boyu, 2001, s.59)

 altın montürlü akik sarkaçlar

Resim 7: Altın Montürlü Bantlı Akik Sarkaçlar 

(Meriçboyu, 2001, s. 60)

 

 oturan koç biçimli altın sarkaç

Resim 8: Oturan Koç Biçimli Altın Sarkaç

(Savaşçın, 1987, s.93)

 koza biçimli altın sarkaçlar

Resim 9: Koza Biçimli Altın Sarkaçlar

(Meriçboyu, 2001, s.64)

 altın broş

Resim 10: Altın Broş

(Meriçboyu, 2001, s.66)

 

 altın elektron fibulalarhttps://azza13.myideasoft.com/class/INNOVAEditor/assets/AZZA13/ANTIKTAKI/Resim-12.jpg

Resim 11: Altın Elektron Fibulalar 

(Meriçboyu, 2001, s.68)

elektron iğne topuzu 

Resim 12 : Elektron İğne Topuzu

(Savaşçın ,1987,s.89 )

 dumanlı quartzdan topuzlu iğne

Resim 13: Dumanlı Kuvartzdan Dilim Süslü İğne Topuzu

(Savaşçın ,1987,s.94 )

 

topuzunda meyve figürü olan iğne

Resim 14 : Meyve Topuzlu 3 Elektron İğne 

(Meriçboyu, 2001, s. 103)

 çift makara biçimli elektron iğne

Resim 15: Çift Makara Biçimli Elektron Nesne

(Meriçboyu, 2001, s. 86)

 

yuvarlak aplik üzerine volütlü yay

Resim 16: Yuvarlak Aplik Üzerinde Volütlü  Yay  

(Savaşçın, 1987, s. 99)

 

aplik

Resim 17: Üç Aplik Örneği

(Meriçboyu, 2001, s.102)

IV. BÖLÜM

ANADOLU PERS

4- ANADOLU PERS’TE TAKI

İ.Ö. 547 yılında Pers ordusu Ldyialı’ları yenerek Anadolu’yu ele geçirmişlerdir. İ.Ö. 500’lere kadar İon ve Lydia etkileri devam etmiş; bu tarihten itibaren Pers kültürü Anadolu’da egemen olmuştur. İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıllara ait bu dönemin eserleri, Sardes nekropol (mezarlık) alanında yapılan kazılarda ele geçmiştir. Pers Dönemi’nin takılarında yarı değerli taşlar kullanılmıştır. Yarı değerli taşların süsleyici unsurları yanında her taşın kendine özgü bir gücü olduğuna inanılırdı. Bu dönemde Anadolu’da iki merkez atölye vardır. Bunlardan biri Sardes, diğeri Çanakkale Boğazı üzerindeki Lapseki’dir (P Dergisi, 2000, s.78).

Pers döneminde Pers asıllı yönetici tabakanın yeri ustalara, kendi dinsel ve estetik kültürleri doğrultusunda verdikleri siparişlerle Anadolu Helen üslup ve teknikleriyle kaynaşan bir sanat doğmuştur.

Anadolu Pers Dönemi takılarının elimizdeki en erken örnekleri, İ.Ö. 500–470 arasına tarihlendirilir. Bunlar, Çanakkale – Kızılödün ile Sardes’teki bazı mezar buluntularıdır. Diğer eserler ise İ.Ö. 5. yüzyılın ilk yarısın girer; ayrıntıya kaçmamak için bunların tümüne aynı tarihleme yapılmıştır (Sevin, 1982, s.75).

Bu dönemin takılarını en iyi yansıtan iki toplu buluntu Sardes nekropolü ile Uşak çevresindeki mezarlardan çıkarılmıştır. Anadolu – Pers Dönemi’nde farklı giysi biçimi nedeniyle topuzlu iğne ve fibula yoktur. Küpe, gerdanlık, broş, bilezik, yüzük, mühür, sarkaç ve elbise aplikleri başlıca takı çeşitleridir. 

Dönemin en iyi sanatçıları, kuyumcu ustaları, tasarımcıları imparatorluktaki merkez atelyelerde çalışmışlardır. Anadolu dışında önemli atelyeler Doğu Akdeniz’dedir. Bu dönem kuyumculuğunda değerli metaller yanında, çeşitli yarı değerli taşlar ile görülür. Ayrıca mine işi ile de çok renklilik elde edilmiştir (Görsel Yayınları, 1982, s.43).

Bu dönem takılarında üçgen, baklava motifi ve üçgen piramit süslemeler çok kullanılmış ve döneme damgasını vurmuştur. Üçgen motifi dinsel bir anlam taşımaktadır. Persler’in tek tanrılı dinler Zerdüşt, İ.Ö. 6. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Tek tanrılı bu dinde; dünya anası Anahita, ışık ve doğruluk ilkesi Ahuramazda, karanlık ve kötülük ilkesi Ahirman bir teslis (üçleme) oluşturur. Dindeki bu teslis, üçgen motifi ile ifade edilmiştir. 

Sardes’te bulunmuş altın montörlü iki oniksin etrafı üçgen dizisi ile oniksin etrafı üçgen dizisi ile çevrilidir. Yuvarlak göz şeklindeki bu taşlar, amulet olarak kullanılmıştır. Altın montürlü cam hamuru sarkacın üzerine üçgen dizileri ile süsleme yapılmıştır (P Dergisi, 2002, s.72).

Bu dönemde Anadolu’da yarı değerli taşlarla yapılmış skarabe yüzükler görülür, skarabe Mısır’da güçlü bir amulettir (nazarlık); öteki dünyada yeniden hayat bulma sembolüdür. Bu yüzüklerde skarabeler bir mil etrafında döner şekilde yüzük halkasına monte edilmiştir (Meriçboyu, 2000, s.92).

Gerdanlıklarda çan sarkaçlar kullanılırmış. Çandan çıkan sesin, kötülükleri uzaklaştırdığına inanılırdı. Bu inanç Roma Devri’nde de devam etmiş, kapıların girişine bir zincire asılı çan dizisi konmuştur. Gerdanlık boncukları bazen deniz salyangozu şeklinde yapılmıştır. Deniz salyangozu Mısır’da çok daha eski devirlerde görülür ve bereketi simgeler. Pers Dönemi’nde de aynı inançla kullanılmıştır. Sardes’te bulunmuş altın bir gerdanlık deniz salyangozu, üçgen, bikonikal, çan ve çana benzer çiçek biçimli boncuklardan oluşmaktadır. Değişik biçimli boncukların bir arada kullanılması bu dönemin özellikleri arasındadır (Bingöl, 1999, s.90).

Lampsakos’ta bulunmuş iki eser vardır. Bunlardan biri som altın yüzüktür, birinci sınıf bir eserdir. Bu yüzük İ.Ö.4. Yüzyılın ortalarına tarihlenir. Bu dönemin yüzük kaşları, geniş ova biçimindedir. Üzerine, kazıma ile Geç Klasik Dönem üslubunda, Aphrodite ve Eros figürleri yapılmıştır. Bu yüzük Lampsakos’ta imal edilmiştir. 

Lampsakos’tan ikinci eser altın mersin dalıdır. Altın dallar, çelenk ve diadem gibi hem tapınaklara adak olarak sunulmuş hem de ölü armağanı, olarak mezarlara bırakılmıştır (Meriçboyu, 2001,s.48).

Sardes’te bulunmuş kalseduan taşından yapılmış piramidal mühürlerin altın montürlerinde ördekbaşı bulunur. Ördek su kuşudur ve temizliği simgeler. Sardes mühürlerindeki ördekbaşları da doğrulukla bağlantılıdır. Örnek aynı zamanda ruhani temizliğin de sembolüdür. Dinsel törenlerde kullanılan ve özellikle gümüşten yapılmış alabastronların tutamakları, bu nedenle ördekbaşı şeklindedir. 

Bodrum kadın mezarlarından çok sayıda ve çeşitli elbise aplikleri çıkmıştır. Bunları bir kısmı sekiz ve beş yapraklıdır, mersin çiçeğine benzer. Bazıları da telkari teknikle yapılmış, yedi yapraklı çiçek biçimindedir; göbek ve yaprakların içleri boştur. İran’da Passargadde kazısında bulunmuş küpeler de telkari teknikle yapılmıştır. Bu mezarda, altın bir çift bilezik de bulunmuştur. Halkası omega biçimli bileziğin uçlarında birer ceylan başı yer alır (Anadolu Uygarlıkları, 1988).

İkiztepe mezarında bir çift gümüş bilezik ile bir altın bilezik parçası bulunmuştur. Bunları biçim olarak birbirinden farklıdır. Gümüş bilezikler düz bir levhanın içinde dolgu maddesi koyarak uçları birleştirilmiş ve sonra kıvrılarak, halka şekline getirilmiştir. Uçları düz biter. Diğer bilezik altındır, halkası birkaç parçalıdır. Bu dönemin özelliğidir. Bu bilezikte de halkanın içi dolguludur. Parçalı bilezikler, sürgü kitle birleştirilir. Bu bilezikteki zincir, sürgü kilide ait olabilir. Bu tipte bilezikler Part Devri’nde de yapılmıştır. Keban, ağın da bulunmuş iki parçalı bilezik, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndedir (Meriçboyu, 2001, s.156).

Bu dönemde erkekler de takı kullanmışlardır. Erkek takılarında yalınlık söz konusudur. Lydia Dönemi’ndeki hayvan biçimli sarkaçlar, Pers Dönemi’nde de devam etmiştir. 

Anadolu – Pers Dönemi kuyumculuğunda güverse ve telkari süsleme yoğundur. Üçgen, üçgen piramit ve baklava, vazgeçilmez öğeler arasındadır. Skarabe mühür yüzükler ve piramidal mühür sarkaçlar bu dönemin karakteristik takılarıdır.

 

 üç dizi gerdanlık

Resim 18: 3 Dizili Gerdanlık

(Meriçboyu, 2001, s.91)

 

halkası örgü zincirden bilezik

Resim 19: Halkası Örgü Zincirden Bilezik

(Türe, 1987, s.13)

 

altın gerdanlık

Resim 20: Altın Gerdanlık

(Türe, 1987, s.17)

 altın elbise tokası

Resim 21: Altın Elbise Tokası 

(Türe, 1987, s.18)

 aslan protomlu bilezik

Resim 22: Aslan Protomlu Bilezik

(Türe, 1987, s.20)

 

çevresi yiv süslü altın küpe 

Resim 23: Çevresi Yiv Süslü Bir Çift Altın Küpe

(Savaşçın, 1987, s.35)

 mühür altın yüzük

Resim 24: Altın Yüzük Mühür

(Savaşçın, 1987, s.38)

 

toptepe tümülüsünden gerdanlık

Resim 25: Toptepe Tümülüsünden Gerdanlık

(Savaşçın, 1987, s.46)

 zincir sarkaçlı gerdanlık

Resim 26: Zincir Sarkaçlı Gerdanlık 

(Meriçboyu , 2001, s.105)

 

hippokampos biçimli broş

Resim 27: Hippokampos Biçimli Broş

(Meriçboyu, 2001, s.107)

 lacivert cam halkalı uçları altın bilezik

Resim 28: Halkası Lacivert Cam, Uçları Altın Aslan Başlı Bilezik

(Meriçboyu, 2001, s.109)

 

camdan kayın kozalağı biçili sarkaçlı altın gerdanlık

Resim 29: Altın Ve Cam Kayın Kozalığı Sarkaçlı Gerdanlık

(Meriçboyu, 2001, s.110)

 

 aslan kazınmış altın yüzük

Resim 30: Üzerine Aslan Kazınmış Altın Yüzük

(Meriçboyu,2001,s.111)

 

sarmal biçimli altın küpe sarkaçı

Resim 31: Sarmal Biçimli Altın Küpe Sarkacı 

(Savaşçın, 1987, s. 96)

 

dar ve uzun boncuk dizili gerdanlık

Resim 32: Dar Ve Uzun Boncuk Dizisinden Oluşan Gerdanlık

(Meriçboyu, 2001, s.115)

 

altın mersin dalı

Resim 33: Altın Mersin Dalı 

(Meriçboyu, 2001, s.119)

 altın mersin çelengi

Resim 34: Altın Mersin Çelengi 

(Meriçboyu,2001,s.122)

 

piramidal mühür sarkaç

Resim 35 : Pramidal Mühür Sarkaç

(Meriçboyu,2001,s.125)

altın montürlü kırmızı akik taşından skarabe sarkaç

Resim 36: Altın Montürlü Kırmızı Akik Taşından Skarabe Sarkaç

(Savaşçın, 1987,s.36)

V. BÖLÜM

HELLENİSTİK DÖNEM

5. HELLENİSTİK DÖNEM TAKILARI

Anadolu’da Pers Dönemi, Büyük İskender’in çok kısa bir sürede, Pers İmparatorluğu’nun topraklarını ele geçirmesiyle İ.Ö. 330’da son bulmuştur. Hellen unsurlar geniş coğrafyalara yayılmış, Hellenistik olarak isimlendirilen yeni bir dönem başlamıştır. Hellen sanatına Pers öğeleri girmiş; Pers mücevherciliğindeki ayrıntılar tek tek alınarak batı anlayışına uyarlanmıştır. Doğu kültürleri etkisi ile yarı değerli taşlar kullanılmaya başlamıştır (P Dergisi, 2000,s.74).

Özellikle grena veya lal, kırmızı akik ve sard altın takılarda tercih edilmiştir. Doğu ve batı kültürlerinin sentezi sonucu yepyeni modeller ortaya çıkmış, eski takı biçimleri ortadan kalkmıştır. Yeni takı modelleri yanında yeni motifler görülür; Herakles düğümü, İsis Hathor gib aşk ve sevgiyi simgeleyen Aphrodite takıların vazgeçilmez öğesi olmuştur. Takılarda Aphrodite doğrudan olmasa da Eros aracılığı ile anlatılmıştır(Akurgal, 1988, s.64).

Büyük İskender’in Persleri yenmesi sonucu, Pers hazineleri İskender’in askerlerinin eline geçmiştir. Bunların çoğu, değerli metalden yapılmış kaplardır. İnanılmaz boyuttaki altın akışının Yunanistan’daki etkileri iki şekilde olmuştur. İ.Ö. 4. yüzyılın sonlarında Yunan ekonomisi büyük bir enflasyon sonucu çökmüş buna karşın altın, mücevher yapımı çoğalmıştır (Akurgal, 1988, s.70).

M.Ö. 330–30 arasındaki Helenistik dönem, takı sanatının en önemli dönemlerindendir. Helenistik dönem bir önceki dönemin devamı olmakla birlikte, çarpıcı ve etkileyici nitelikleri ile dikkati çeker. İnsan ve hayvan figürleri bol olarak kullanılmıştır. Bol granülasyon ve filigre ile zenginleştirilen süs eşyaları yapılmıştır. Helenistik döneme kadar sadece metalin (özellikle altın) kendisi kullanılarak yapılan süs eşyaları, bu devirden itibaren kıymetli taşlarla da bezenmiştir. 

Hellenistik Dönem’de üç merkez atelye vardır. Bunların ikisi Aleksandria ile Antiokhia’dır ve bu kentler aynı zamanda önemli kültür merkezleridir. Anadolu’da ise Lampsakos’tur ve önceki dönemde olduğu gibi merkez atelye konumunu Helenistik Dönem’de de korumuştur. Bu üç merkez arasında, Anadolu için ve hatta o dönem dünyasında en önemli atelye Lampsakos olmuştur (Sevin, 1982, s.83).

Helenistik Dönem kuyumculuğunda bölgesel ayrılıklar azalmış, takı biçiminde bütünlük sağlanmıştır. 

Bu dönemde yeni motifler ortaya çıkmıştır; Herakles düğümü, İsis-Hathor motifi gibi. Aşkı, sevgiyi simgeleyen Aphrodite takılarda çok kullanılmıştır. Eros aracılığı ile, tanrıçanın kuşu güvercin ile ya da tanrıçanın kutsal ağacı mersin çiçekleri ve meyveleri ile anlatılmıştır. Nar ve ayva Aphrodite’nin kutsal meyveleridir. Ayva evlilikle ilişkilidir. Evlenecek çiftler düğün gecesinden önce bu meyveyi yerler (M.M.Y.O. , 1999).

Kadın takılarında hayvan başları kullanılmıştır; dişi aslan, koç buzağı, geyik, ceylan gibi hayvanların başları ile süslü takılar karşı cinsi etkilemek içindir. Bu hayvan figürleri, Doğulu erkeklerin takılarında kullanır ise güç sembolüdür. 

Bitkisel motifler de önemlidir. Çok çeşitlilik gösteren bitkilerin bazıları saptanabilir bazıları ise anlaşılmıyordur. Dekoratif amaç yanında bitkiler bereket sembolüdür (Erzen 1984, s.74).

Takılar, sadece dini amaçlı ya da nazarlık anlamında kullanılmazdı. Onu takan kişinin daha güzel görünmesi, başkalarını etkilemesi de söz konusudur. Helenistik Dönem takıları kadınlar için yapılmıştır. Yunan erkekleri sadece yüzük takardı, gerektiği zamanda çelenk. Çelenkler, üst düzey kişiler içindi. Gösterişli altın takılar, lüks isteğindeki soylu ve zengin sınıf için imal ediliyordu. Sıradan halk ise gümüş ve tunç takılar kullanmıştı. En çok kullanılan takı çeşidi, küpe, bilezik, yüzük ve gerdanlıktır. Gösteriş meraklısı hanımlar göğüs süsü, saç filesi gibi özel takılar kullanmışlardır, bunlar yaygın değildir (Savaşçın, Türe, 1985, s.64).

 

Takılar olasılıkla doğum günlerinde, doğumlarda, düğünlerde armağan olarak verilirdi. Özellikle kadınlar tarafından tapınaklarda, tanrı ve tanrıçalara mücevher sunulurdu. Kadınlığa geçişte, bir eş bulunduğunda, isteğine kavuştuğunda, başarılı bir doğum sonrası Aphrodite’e verilirdi. 

5.1. Küpeler: 

Küpelerin halka kısımları bir arada burulmuş ve uç kısımları dövülerek birleştirilip sivrilileştirilmiştir. 3–4 altın telden yapılmıştır. Küpe halkasının ucu, başın alt kısmında bulunan küçük bir halkaya girmektedir. Hayvan ve insan başları dövme tekniği ile iki parça halinde yapılıp birbirlerine birleştirilmiş ve içlerine dolgu maddesi doldurularak zedelenmesi önlenmiştir. Bu küpe türü M.Ö. 1. yüzyılın başında sarkaç ve renkli taş boncuklar eklenerek zenginleştirilmiş, kullanılan hayvan figürlerine yunus balığı da katılmıştır.  Bu döneme ait diğer bir yeni küpe formu da sarkaçlı ve rozetli küpelerdir (Temburlenkoğlu, 2001,s.83).

Bu dönemde Aphrodiye’yi simgeleyen güvercinli küpeler yapılmıştır.

5.2. Gerdanlıklar: 

Helenistik Dönem’de gerdanlıklar, halka küpelerdeki gibi aslan başlı yapılmış, ayrıca Herakles düğümü örgesi kullanılmıştır. Her ikisinin birlikte kullanımı, İ.Ö. 4. yüzyılın son çeyreğinde başlamış, 3. yüzyılda çoğalmıştır. Erken örneklerde Herakles düğümünün uçları basit tel sarmallıdır. 3. yüzyılın ilk çeyreğinde düğümün uçlarındaki sarmalların üzerinde rozet süsleme görülür (Ülseven, 1987, s.85).

Lampsakos’ta bulunmuş bir altın gerdanlık, tohum sarkaçlı ve Herakles düğümü klipslidir. Tohum sarkaçlar Pers Dönemi’nden beri sevilerek kullanılan takı öğeleridir. Sarkaç olarak zengin görüntü verir. Bu gerdanlıktaki sarkaçların ön yüzleri kalıp baskı ile elde edilmiş, arkalarına düz bir levha konmuştur. Sarkaçlardaki arka yüzün düz oluşu gerdana düzgün yayılmayı sağlar. Gerdanlıklar, Lampsakos atelyesi yapımıdır (Bingöl, 1999, s.38).

Uçları hayvan başları ile biten zincir kolyeler dönemin takısı olup, renkli taşlarla bezenmiş geometrik montörlü parçaların birleştirilmesiyle üretilen bu kolyeler Geç Helenistik dönemde yaygınlaşıp Roma döneminde de devam etmektedir.

Helenistik Dönem’de üç gerdanlık çeşidi görülüyor, boncukları sarkaçlı olanlar, boncukları sarkaçsız olanlar ve ince zincirlerdir.

5.3. Bilezikler: 

Helenistik Dönem’de çeşitli bilezikler yapılmıştır. Bu bilezikler 3 grupta toplanmıştır. Uçları hayvan veya insan başlı, halkası yuvarlak veya burmalı olanlar, doğu gelenekli bileziklerin devamıdır. Halkası şerit biçiminde bilezikler vardır ve bunlarda doğu geleneklidir. Son olarak bu dönemde ortaya çıkan yılan biçimli bileziklerdir. Pers geleneği etkisi ile bilezikler çift yapılır ve her iki bilekte de kullanılır (M.M.Y.O. , 2000).

Bileziklerde ikinci tip, halkası şerit biçimli olanlarıdır. İzmit’te bir kadın mezarında bulunmuş altın bilezik, dönemin en güzel eserleri arasında yer alır. Enli şerit halkanın ortasında bir madalyon vardır. Bu madalyon sürgülü kilitlerle bilezik halkasına bağlanmıştır. Madalyonda önden gösterilmiş bir Dionysos başı yer alır (Savaşçın, 1987, s.49).

Yılan bilezikler Helenistik Dönemin yeni takı biçimidir. İ.Ö. 4. yy’da görülen prototipler varsa da bu 300’lü yıllardan itibaren yaygınlaşır, erken dönemler daha az dolambaçlıdır. 3. yy.’lın ortalarından sonra daha dolambaçlı yapılmıştır. Aynı yüzyılın sonlarında aralara yarı değerli taşlar yerleştirilerek, daha süslü bilezikler yapılmıştır. 

5.4. Yüzükler: 

En çok kullanılan takılar arasında yüzükler bulunur. Helenistik dönemde yüzükler süs olarak, mühür olarak, nazar ve büyü amaçlı kullanılırdı. Taşlı yüzükler de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bir önceki dönemin som altın mühürleri de devam etmişti (Meriçboyu, 2000, s.89).

Yüzüklerde farklı süs taşları da kullanılmıştır. Bu taşların bazıları necef taşı ve grena taşıdır. Yılan biçimli bilezikler yanında aynı zamanda yüzüklerde yapılmıştır.

Erken Helenistik dönemde yüzük halkası U biçimlidir. Üstteki kaş halkanın üzerine monte edilir. Bu biçimde bir yüzük bir yüzük, Rize’den gelme toplu buluntu içinde vardır. U biçimli halkası şerit kesitlidir. Dairesel kaşın üzerinde kit hara çalan bir Eros kabartması yer alır. Eros kalıpla biçimlendirilmiş, sonradan kaç üzerine yerleştirilmiştir. Kaşın etrafını biri düz, diğeri boncuklu, iki tel çevirir. Eser İ.Ö. 3. yy ilk yarısına tarihlenir. Aynı mezardan kadın başı kabartmalı bir yüzük daha çıkarılmıştır. Yüzük kaşlarındaki kabarmaların yapım tekniği, bu dönemin özelliğidir. (M.M.Y.O. , 2001).

İ.Ö. 3. yy ortalarında halka boş, D kesitli yüzükler ortaya çıkmıştır. Bu yüzüklerin kaşları geniş oval biçimde ve dışa taşkındır. Halkanın dış kenarları bu kaşın biçimine göre dışa doğru açılarak kaşla birleşir. Bu yüzükler İ.Ö. 2. yy’ın ilk yarısına kadar devam eder. Kaşın kenarı ile halka birleşir, halka boşluğu tam daire biçimini alır ve yüzük halkası ile kaş bazen çok abartılı yapılmıştır. Bu tipteki yüzükler sadece altın değil, camdan da yapılmıştır; yüzük halkası dairesel biçimli, kaşı geniş oval, hafif dışa taşkındır. Bu yüzükte, kaşın ortasındaki taşın bulunduğu yere, kabaşon kesimi biçimi verilmiştir. İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda görülen masif altın yüzüklerin yapımı bu dönemde de sürmüştür(ASD,2001, s.73).

5.5.Baş Süsleri: 

Diadem ve Çelenk olarak iki ana gruba ayrılır.

5.5.1. Çelenkler:

Çeşitli ağaç dallarından yapılmıştır. Bunların çoğu ince altın yapraklıdır. İnce olanlar yaşamda kullanılmaz. Mezar için yapılmıştır. Bazı durumlarda, ölünün yaşarken kullandığı, öldükten sonra mezara bırakılan çelenkler de vardır. Altın çelenklerde yapraklı dallar ve tohumlar bir çembere tutturulur. Bu çember arkada üst üste bindirilerek bağlanır. Çelengin ortasına, çoğunlukla, bir örgeden süs konur. Bunlar Herakles düğümü, iri rozet, katmerli çiçek şeklinde yapılır. Bergama’da bulunmuş meşe çelenginin merkezinde Herakles düğümü ve ortasında bir Eros vardır. Samsun’daki mezarda bulunmuş zeytin çelenginde, kenarı dilimli iri bir rozet bulunur. Çelenklerdeki çemberler yuvarlak kesitlidir (Erzen, 1984, s.83).

5.5.2. Diademler: 

Üç ana gruba ayrılır: a) İnce bir bant üzerinde es süsleri olanlar, b) Alınlıklı ve alınlıksız diademler, c) dörtgen levhalardan oluşanlar,

a)İnce bant biçimli diademlerin erken örneği Rodos Kamerios’ta bulunmuştur. İ.Ö. 7. yüzyıla tarihlenir. İnce altın bant, kalıp baskı ve kalem işi bezeklidir. Şeridin üzerine ortaya doğru irileşen rozetler yerleştirilmiştir. Bu diademe "İon” tipi diyebiliriz. (M.M.Y.O., 1999)

b)Şerit diademlerin üzerinde çeşitli bitkisel bezekleri mitolojik konulu figürlü kabartmalar bulunur. Bu motifler genelde kalıba çakma yöntemi ile yapılır. Bazı örneklerde, kalıp baskı ve kalem işi bezeme yapılmıştır. Düz şerit biçimli diademler azdır, çoğunlukla alınlıklı dediğimiz tapınak alınlığı biçimindedir. Bazı diademlerde ortada üçgen bir çıkıntı olur. Bu tip diadamlere İ.Ö. yüzyılda rastlıyoruz. (Savaşçın, Türe, 1986)

c)Dörtgen levhaların yan yana dizilmesiyle oluşan diademler yapılmıştır. Örnekleri azdır. Dikdörtgen levhalara garnet ya da lal ile iki çeşit süsleme yapılmıştır. Bunlar bir atlayarak dizilmiştir. Önde bu levhalara bağlı, garnet boncuklu sarkaçlar bulunur. Eser, İ.Ö. 3. yüzyılın ortalarına aittir.

5.6. Göğüs Süsü:

Helenistik Dönem’in gösterişli, özel bir takı çeşididir. Örnekleri azdır, İzmit – Tepecik kadın mezarından bir göğüs süsü çıkmıştır. Çok gösterişli ve işçiliği çok iyidir. Göğüs süslerinde merkezde bir ana motif, buna bağlı dört zincir veya şerit bulunur. Ana motif göğsün ortasında durur, zincirlerin ikisi birer omuza, diğer ikisi de belin yanlarına doğru belki bir iğne ile elbiseye iliştirilir. Göğüs süslerinde madalyon da kullanılır (Meriçboyu, 2001, s.178).

5.7. İğneler / Saç Süsleri :

Helenistik Dönem’de iğne örnekleri azdır. Düzce, İstilli Köyü’ndeki bir mezardan altın bir iğne bulunmuştur. İğne topuzu meyve tutan bir el biçimindedir, bileğinde yılan bilezik vardır. Eser, mezardaki diğer buluntulara dayanarak İ.Ö. 2. yüzyılın sonlarına tarihlenir. Bu el, Aphrodite’yi simgelemektedir (Meriçboyu, 2001, s.83).

Helenistik Dönem’de ortası madalyonlu, çevresi altın ağ örgülü saç fileleri yapılmıştır. Bu saç fileleri de az bulunan özel süslerdendir. Bu dönemde kadın topuzlarında hem saç filesi hem de iğneye geçen zincir sarkaç süsler kullanılmıştır. Her iki saç süsünün çeşitleri olması gerekir. Saç fileleri İ.Ö. 3. ve 2. yüzyıllarda kullanılmıştır.

5.8.Elbise Aplikleri:

Elbise aplikleri Anadolu’da İ.Ö.7.yüzyıldan itibaren kullanılmıştır. Çanakkale’de Dardanos’daki küçük mezardan mersin çiçekleri şeklinde aplikler bulunmuştur. Mersin çiçeği, aplik olarak çok kullanılmıştır (P Dergisi, 2000, s.73).

5.9 Düğmeler:

Antikçağ mücevherliğinde düğmeler çok az ele geçmektedir. Yaldızlı pişmiş toprak düğmeler, Selanik yakınındaki Sedes’te bulunmuştur. Düğmeler daha çok süs için kullanılmıştır. Samsun’daki mezardan iki çeşit düğme çıkmıştır. Bu düğmeler iridir ve mine işi ile süslüdür. Birinde, ortada medusa başı ile çevresinde mine dolgulu yaprak dizisi vardır. Diğer düğmelerde ise güneş ve şuaları imajını yapışmıştır. Mineler şerit bölmelidir. Nitelikli işçiliği olan eseleri, İ.Ö. 3. yüzyılın ortalarına aittir (Bingöl, 1999, s.39).

Helenistik dönemde çok pahalı mücevher kullanımı vardı. Bu dönem takılarına baktığımızda İ.Ö. 3. yüzyılın ortalarında yarı değerli taşlar kullanılmaya başlanmıştır. Bununla birlikte biçimlerde çeşitlilik artmıştır. Süslemelerde telkari teknik ağırlıktadır. Aphrodite, Eros ve Nike ile çeşitli hayvan başları takıların vazgeçilmez ana konularıdır.

 aslan başlı halka küpe

Resim 37 : Aslan Başlı Halka Küpe

(Meriçboyu,2001,s.149)

 buzağı başlı altın halka küpe

Resim 38 : Buzağı Başlı Halka Küpe

(Meriçboyu,2001,s.150)

 

menad başlı altın küpe parçası

Resim 39 : Menad Başlı Altın Küpe Parçası

(Kuşoğlu, 1998, s.189)

 

eroslu altın küpe

Resim 40: Eroslu Altın Küpe

(Kuşoğlu, 1998, s.93)

 

 

altın küpe sarkacı

Resim 41: Altın Küpe Sarkacı

(Bingöl, 1999, s.237)

 uçları aslan başlı örgü zincir gerdanlık

Resim 42 : Uçları Aslan Başı Örgü Zincirden Gerdanlık

(Bingöl, 1999, s.238)

 

tohum sarkaçlı herakles düğümü klipsli altın gerdanlık

Resim 43 : Tohum Sarkaçlı, Herakles Düğümü Klipsli Altın Gerdanlık

(Meriçboyu, 2001, s.1699)

 

 halkası şerit biçimli bilezik

Resim 44 : Halkası Şerit Biçimli Bir Çift Bilezik

(Türe, 1986, s.237)

 yılan biçimli altın bilezik

Resim 45: Yılan Biçimli Altın Bilezik

(Savaşçın, 1987,s.15)

 altın antik yüzükler

Resim 46 : Altın Yüzük Örnekleri

(Meriçboyu, 2001,s.180)

 

 zeytin çelengi

Resim 47: Zeytin Çelengi 

(Meriçboyu, 2001,s.182)

 

herakles düğümü motifli göğüs süsü

Resim 48: Herakles Düğümü Motifi Göğüs Süsü

(Meriçboyu, 2001, s.188)

 

 mineli medusa başlı düğme

Resim 49: Mine İşi İle Yapılmış Medusa Başlı Düğme

(Savaşçın, 1987,s.73)

VI. BÖLÜM

ROMA DÖNEMİ

6. ROMA DÖNEMİ TAKILARI

Roma, M.Ö. 8. yüzyıldan başlayarak Güney İtalya’da kurulan Grek kolonileri ve zengin Etrüsk kültürünün etkisi altında kalmıştır. Romalılar daha sonra Helenistik kültürün yayılma alanlarını imparatorluk sınırları içine alıp bu kültürü de kendi yapıları içinde özümseyerek Akdeniz çerçevesindeki son antik kültürü yaratmışlardır.

Romalılar Yunan kültürüne, sanatına büyük hayranlık duymuşlardır. İmparator Augustus, ünlü Yunan metal ustalarını Roma’ya getirtmiştir. Bu ustalar, Yunan antik kaplarını kopya etmişlerdi (Richter, 1955, s.24).

Bu devirde merkez atölyelere başkent Roma da katılır. Roma’daki kuyumcu atölyelerinde çalışan sanatçılar ve zanaatçılar, büyük ölçüde Doğu’dan göç etmişlerdir. Bu yüzden Roma Devri takılarında doğulu karakterler görülmektedir.

Roma Devri’nde belirli heykeller mücevherlerle süslenirdi. Heykellere diademler, küpeler, kol takıları, gerdanlıklar takılırmış (Meriçboyu, 2001, s.65).

Roma Devri kuyumculuğunda yarı değerli taş kullanımı artar. Daha az altın kullanarak çok renkli ve etkileyici görünüm elde etmek isteği, ön plana çıkmıştır. Yarı değerli taş kullanımında yeni bir anlayış ise taşları düzeltmeden, doğal biçimleriyle kullanmaktır. Taşlar gelişigüzel dizilirdi (M.M.Y.O. , 2000).

Romalılar gösterişi sevdiklerinden takılarında taş kullanılmasına önem vermişlerdir.

Roma’da altın işçiliğinde yaklaşık 300 yıl süren kısıtlama döneminden günümüze kalabilen az sayıda takı örneği Etrüsk ve Helenistik kuyumcuların açık etiketlerini taşımaktadır.

Roma Devri’nde takıları kadınlar kullanılırdı. Erkekler yüzük ve diadem takardı. Yüzüklere birçok işlev kazandırılmıştı; askeri rütbeyi ve imtiyaz sahibi kişiyi belirtir, evlenme işareti edilirdi. Bu dönemde birden fazla yüzük takma geleneği başlamıştır.

6.1. Küpeler :

Roma çağı küpeleri biçim açısından oldukça çeşitlilik gösterir. Bu dönemde ortaya çıkan küresel sarkaçlı küpeler –S- biçimi bir halka ile kulağa takılmış ve içleri boş olan küre veya yarıküre sarkaçlarla süslenmiştir. Hellenistik çağda ortaya çıkan halka biçimli basit küpeler Roma döneminde de devam eder. Çok sade olan bu küpe türünde halkalar genellikle düz telden bazen de yivli veya burulmuş tellerde yapılmıştır. Taş veya cam boncuklarla süslenmiş bazı örneklerde ise halka üzerine küçük dış bükey diskler monte edilmiştir. Bu tiplerin genç örneklerinde diskler granüle kürecikler veya renkli taşlarla süslüdür.

Rozetli ve sarkaçlı küpe tipleri zengin bezemeler ile ilgi çekerler. Bu tür küpelerde bazen düz –S- şeklinde askı halkaları kullanılmıştır. Oyma ve dövme tekniklerinin kullanımı ile yapılan rozetler, arkalarına konulan düz bir plaka ile halka üzerine monte edilmişler ve sarkaçlar renkli taş veya cam boncuklarla ve küçük metal plakacıklarla süslüdür. İlk örnekleri Helenistik çağda ortaya çıkan –S-  biçiminde bükülen ince telin bir ucu kulağa takmak için açık bırakılmış, diğer ucu gövdeye sarılarak kapatılmış ve bu kısmına takılan renkli boncuklarla süsleme yapılmıştır (M.M.Y.O. , 2000).

6.2. Gerdanlıklar 

Bu dönemin en önemli sevilen kolye formları Grek kökenlidir. Koza sarkaçlı kolyelerin yanı sıra basit bir zincir üzerine simetrik olarak dizilmiş altın montürlü değişik taşlardan yapılmış kolyeler yaygındır. Bu tür kolyelerde taşların arasına yer yer ajur tekniği ile işlenmiş metal plakacıklar veya metal boncuklarla süslemeler de yapılmıştır. Hellenistik dönemde ortaya çıkan sade altın zincirler Roma döneminde de süreklilik göstermiştir. Yalnız bunların uçları Helenistik örneklerdeki gibi hayvan başları ve benzeri zengin dekorasyonlarla süslenmemiş, basit halka ve çengeller kullanılmıştır. Ayrıca Romalılar bu tür kolyelere para, madalyon veya amuletlerden oluşmuş sarkaçlar takmışlardır (M.M.Y.O. , 2000).

Roma dönemi gerdanlıkları, Helenistik Dönem’in görkemli ve zengin sarkaçlı gerdanlıklar yerine, çoğunlukla zincire amuletik anlamı olan bir sarkaç asılır bazen de kalın bir zincirin ortasına iri bir madalyon konur. Bu madalyonlarda çeşitli süsler bulunur; düz, kameo ve intaglio (kazıma) taşlar, imparatorun sikkesi veya madalyonu gibi. Mısır’daki mumya portreler ile Suriye – Palmyra mezar kabartmalarında, genelde üç-dört, bazen yedi gerdanlığın bir arada kullanıldığı görülür. Bunların bir kısmı boynu sıkıca sarar, bazıları ise uzundur (Meriçboyu, 2001, s.86).

6.3. Broşlar : 

Broşlar az bulunan eserler arasındadır. Palmyra mezar kabartmalarında, hem kadınlarda hem de erkeklerde yuvarlak broşlar görülür. Bu kabartmalarda broşlar kadınlarda sola, erkekler de ise sağa takılmıştır (Bingöl, 1999, s.43).

6.4. Bilezikler :

Bileziklerde Helenistik etkilerin devamı Herakles düğümü motifi ve yılan şekilleri açıkça görülmektedir.

Hellenistik Dönem’de görülen halkası şerit biçimli bilezikler ile yılan bilezikler yanında, Persler’in kullandığı parçalı bileziklerin de devam ettiği görülmektedir. Roma Devri’ndeki geleneksel biçimli bileziklerde üslup farklıdır. Bazı bilezikler Doğu geleneğine uygun, çift ele geçmektedir (Meriçboyu, 2001, s.68).

6.5. Yüzükler :

Romalıların en çok kullandığı takı yüzüklerdir. Evlilik yüzükleri ilk kez Romalılar tarafından kullanılmıştır. Taşlı yüzüklerin yanı sıra paralarla dekore edilmiş tipler ve ajur tekniğinde işlenmiş yüzüklerde çok kullanılmıştır. Ayrıca yüzüklerden rütbe ve sınıf işaretlerini belirten semboller olarak da yararlanılmıştır (Savaşçın, 1986, s.16).

Roma devrinde yüzükler iki ana başlık altında toplanır.

Bunlar;

-İşlevsel – pratik amaçlı yüzükler

-Süs eşyası olarak 

A)İşlevleri olan pratik amaçlı bu yüzükler kendi içinde gruplandırılır;

-Mühür yüzükler

-Asalet ve Rütbe belirten yüzükler

-Nişan yüzükleri

-Tılsım – Nazarlık olarak kullanılan yüzükler

-Anahtar yüzükler

-Zehir taşıyan yüzükler

B)Süs olarak kullanılan yüzükler:

Kadınlar tarafından takılırdı, çocuklarda yüzük kullanırdı. Bu dönemde, değerli metal yüzükler yanında, yarı değerli taşlardan yüzüklerde yapılmıştır. Bu yüzükler çoğunlukla bezemesizdir (Kuşoğlu, 1998).

Üzeri yazıtlı yüzüklerde vardır. Bu yazıtlarda; yüzüğü takanın ismi, adak ise hangi tanrıya verildiği ya da kullanılması için ölüye armağan edilmiştir (M.M.Y.O., 2000).

6.6. Çelenkler :

Roma Dönemi çelenkleri çoğunlukla üçlü yapraklardan oluşmaktadır. Bu üçlü yapraklar kısadır, uç kısımları gösterilmiştir, dipleri ise geniştir.

6.7. Diademler : 

Diademler yaygın değildir. Üzeri kakma veya kalıpla yapılmış kabartmalı diademler devam etmiştir. Bazıları bezemesizdir. Düz biçimlidir (Meriçboyu, 2001).

6.8. Saç Süsleri :

Belli bir sınıfa ait Romalı kibar hanımlar, altın ve taşlarla bezeli saç süsleri takarlardı. Çember biçimli saç süslerinin ön kısımları zincir şeklindedir ve ortasında bir süs yer almaktadır. Saçlara bazen iğne takılırdı. Yine belli bir sınıf için, üzeri taşlarla kaplı uzun saç süsleri yapılmıştır. Bu süsler, başın üzerinden alnın ortasına doğru sarkar şekilde yapılmıştır (Meriçboyu, 2001, s.47).

Altın iğneleri yanında gümüş ve kemik saç iğneleri yapılmıştır. Özellikle topuzu çok gösterişli kemik iğneler, ucuz olduklarından kullanımı yaygındır.

Roma’ya doğudan gelen en iyi zanaatçılar Roma’nın kibar hanımlarına, beylerine birbirinden güzel takılar yapmışlar, onlar için yeni modeller yaratmışlardır.

Romalılar kuyumculuğa iki yeni teknik getirmişlerdir. Bunlardan birisi oyma ve dövme tekniklerinin birlikte kullanıldığı Ajur Tekniği’dir. İlk örnekleri basit ve kaba olan bu teknik, daha sonra Bizanslılar tarafından kullanılan telkari tekniğinin temeli olmuştur. İkinci teknik ise savat tekniğidir. Birkaç metalik sülfürden oluşan savat, metal yüzeyince açılan kanallar içine doldurulup eritilir ve parlak siyah bir süsleme elde edilir. M.Ö. 15. yy’da silahların süslenmesinde kullanılan savat tekniği ilk kez Romalılar tarafından kullanılmıştır. 

disk halkalı altın küpe 

Resim 50: Halkası Diskli Küpe.  "s” Süslü Sarkaç Ucunda Boncuk Asılı.

2.  yy  (Meriçboyu, Y., 2001, s. 203).

 

eros sarkaçlı altın küpe

Resim 51: Basit İnce Halkalı, Eros Sarkaçlı Küpe.  Eros Ok Ve Yay Tutuyor.  Eros Kalıp Baskı ile Yapılmış, Sonra Kesilmiş.

1.  yy (Meriçboyu, Y., 2001, s.203).

 

burma halkalı boncuk sarkaçlı altın küpe

Resim52: Burma Halkalı, Tek Boncuk Sarkaçlı Bir Çift Küpe.  İzmit   Kağıt Fabrikası.

5. yy(Meriçboyu, 2001, s.203).

 

kuş figürlü altın küpe

Resim 53: Altın küpe.  Kanca Ucunda Rozet Yerine Katlanmış Kuş  Var.  Kuşun Ayağına Üç Sarkaç Asılı.  Bu Küpede Sarkaçların Bağlı Oldukları Çubuk Yok.  

3.  yy (Savaşcın ve Türe, 1992, s.345).

 

taşlı ve güverseli altın küpe

Resim 54: Altın Bir  Küpe.  Tek Sarkaç Baskı Ve Güverselerle Kalıpla Elde Edilmiş.  Cam Boncuklarla Süslü. Sarkaç, Kısa Bir   Çubuğa Bağlı.

4.yy. (Ergil, 1983, s.546)

 

cam boncuklu altın küpe

Resim 55: Altın Bir Çift Küpe. Rozet Ve Tek Sarkaç Baskı Kalıpla Elde Edilmiş. Cam Boncuklarla Süslü.  Sarkaç, Kısa Bir Çubuğa Bağlı.

4.yy. (Ergil, 1983, s.34)

 

ince örgü zincirli ve hilal sarkaçlı altın gerdanlık

Resim 56: İnce Örgü Zincirli, Hilal Sarkaçlı Gerdanlık.

1.yy. Sonları. (Meriçboyu, 2001, s.210)

 

örgü zincir kanca klips ve hilal sarkaçlı gerdanlık

Resim 57: Hilal Sarkaçlı, Kanca Klipsli Örgü Zincirden Gerdanlık.                                          

2. yy. – 3.  yy. sonları. (Bingöl, 1999, s.467)

 

örgü ince zincir gerdanlık helios ve athena madalyonlu

Resim 58: İnce Zincirli Gerdanlık. Ortada İri Grena, İki Yanda Birer Madalyon Sarkaç.  Madalyonlarda Athena Ve Helios Başı Var.

2.yy. – 3.yy. (Bingöl, 1999, s.74)

 

sekiz ispitli tekerlek biçimli takı elemanı

Resim 59: Sekiz İspitli Altın Tekerlek Biçimli Takı Elemanı.  İzmir.  

(Bingöl, 1999, s.65)

 

lacivert cam boncuklu altın gerdanlık

Resim 60: Lacivert Cam Boncuklu Altın Gerdanlık. Zincir Baklaları Delik İşi teknikle Yapılmış.  Bergama,

2.  yy. – 3.  yy. (Bingöl, 1999, s.85)

 

sard taşlı altın gerdanlık

Resim 61: Sard Taşı Boncuklu Altın Gerdanlık.  Ortasında Sard Taşı Bir Madalyonu Var.  Çorum,

2.  yy. – 3.  yy(Bingöl, 1999, s.75).

 

uçları topuzlu hilal sarkaç

Resim 62: Uçları Topuzlu Hilal Sarkaç. Hilal Dörtgen Kesitli. Burdur,

1.  yy. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1999, s.65)

                       

herakles düğümü sarkaç

Resim 63: Herakles Düğümü Sarkaç.  Burdur

3.  yy. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

       

 

yuvarlak biçimli altın broş

Resim 64: Yuvarlak Biçimli Altın Broş.Ortasında Taşı Düşmüş İri Bir Yuva Var.Çevresi Yeşil Camdan Taşlarla Süslü. Giresun–Bulancak,

3.yy.  (Higgins, 1980, s.75)

 

zümrüt taşlı inci boncuklu gümüş bilezik

Resim 65: Gümüş Bilezik.  Yuvarlak Kesitli Bilezik Halkasının İki Ucu Arasında Herakles Düğümü Var. Lüleburgaz,

2.  yy. İlk Yarısı, (Onurkan, 1988, s.70)

                    

delik işi zümrütlü süslü bilezik   

Resim 66: Delik İşi Süslü Halkalı Bilezik.Ortasında Zümrüt Ve İnci Boncuklardan Dörtgen Süs Var.  Bu süs Kristograma Benziyor.  Bergama,

6.  yy. –7.  yy. (Meriçboyu, 2001, s.39)

 

altın mühür yüzük                                    

Resim 67: Altın Mühür yüzük.  Sard taşı Üzerinde Kithara Çalan Apollon Var.  Zeminin Çizgi İle Gösterilmesi LampSakos Atölyesi Özelliğidir.  Zonguldak Devrek,

1.  yy. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

 

 

altın mühür yüzük

Resim 68: Altın Mühür Yüzük.  Kırmızı Jasp Yüzük Taşı Yarı Gömüktür.  

2.  yy. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

                      

grena taşlı altın mühür yüzük       

Resim 69: Grena Taşlı Mühür Yüzük.  Dönemi İçin Karakteristik Bir Örnektir.  Düzce – Nalbantköy,

1.yy.  ilk yarısı. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

 kehribar yüzük

Resim 70) : Kehribar Yüzük.  Düz Kaşın Üzerinde Oturan Bir Aslan Var.  Bergama,

2.  yy.–3.  yy. (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

altın defne çelengi

Resim 71: Altın Defne Çelengi.

İ.Ö. 3.yy. İlk Yarısı. (Meriçboyu, 2001, s.84)

 

 

 

 

 

 

cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR
Çerez Kullanımı